Prof. Dr. Abdülkadir Emeksiz: "Bayramlar kaynaşma ve paylaşma zamanıdır"
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Türk Halk Edebiyatı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdulkadir Emeksiz, AA muhabirinin bayram geleneklerine ilişkin sorularını yanıtlarken, Ramazan ve Kurban bayramlarının birleştiriciliğine vurgu yaptı.
Bayramlarda, din ve sosyal normların aynı düzleme geldiğini dile getiren Emeksiz, "Bayram sosyalleşmektir, sosyalliğin kimyası içinde insanın kendini bulmasıdır. Kolektif hafızanın canlandırılması, insanların iletişimi ve irtibatı, birbirinden haberdar olması, büyüğün, küçüğün sayılıp sevilmesinin vesilesidir. Kaynaşmak ve paylaşmak zamanıdır bayramlar. Sofrada bir araya gelmek, sevinci çoğaltmaktır. Hazırlık aşamalarında heyecan, kutlamalarda duygu birliği yaşamaktır" ifadelerini kullandı.
Emeksiz, Ramazan Bayramı'nın, ayın hilalden hilale devrini tamamladığı süreçte günden güne yaklaştığını daha yakından hissettiren, arife gününde kabir ziyaretleriyle hazırlıkların tamamlandığı ve bayram namazının, erken başlayan günün ve bayramlık kıyafetlerin gözlendiği bir bayram olduğunu anlattı.
Türklerde İslamiyet öncesinden bugüne bayram gelenekleri
Türklerin İslamiyet öncesinde de bayramları olduğunu aktaran Emeksiz, Hunlar'da devlet büyüklerinin her yılın başında hükümdarın karargahında, beşinci ayda da Ötüken'e yakın bir yerde toplanıp Tanrı adına kurban kestikleri ve büyük törenler tertip ettiklerinin, Göktürkler'de de halkın beşinci ayın ilk yarısında Gök Tanrı'ya ve yerin ruhlarına kurban kestiklerinin bilindiğini, Dede Korkut metinlerinde görülen Bayındır Han'ın düzenlediği toy merasimlerinin de bayram olarak görülebileceğini kaydetti.
Prof. Dr. Emeksiz, İslamiyet açısından bakılınca Hz. Peygamber'in Medinelilerin eski bayramlarını kaldırıp, Ramazan ve Kurban bayramlarını teşvik etmesinden beri merasimlerle oyunlarla ve sohbetlerle bayramların kutlandığını aktararak, şöyle devam etti:
"Selçuklu saraylarında da ihtişamı vardı bayramların Osmanlı saraylarında da. Hırka-i Saadet Dairesi'nden başlayıp mehterlerin arz-ı endam ettiği, hediyelerin sunulduğu meydanlara ve halka kadar renkli, bayram kelimesinin anlamına yakışır şekilde neşeliydi. Kutlu olduğu için kutlanırdı bayramlar, tebrike değer olduğu için tebrik edilirdi. 15. ve 16. yüzyıldan itibaren örneklerini gördüğümüz Iydiyyeler (Bayramiyyeler) şairlerin harçlıklarını çıkarma vesilesiydi. Devlet kademelerinin teşrifatlarında hediyeler, bahşişler, el öpmeler ve türlü bayram adetleri bu şiirlerin de konusu olabilmiş hayatın konusu olduğu gibi. Mehter musikisi ile beraber mesire yerlerinde, semai kahvehanelerinde düzenlenen fasıllar renkli sahneler oluştururken, dini musiki alanında bayrama mahsus bayram salası, temcid ve ilahiler okunurdu. Bekçi babaların 'ramazan-name' tabir edilen eserlerde örneklerini gördüğümüz, ramazan boyunca davulcu eşliğinde insanları sahura kaldırmak üzere sokak sokak gezdiklerinde okudukları şiirler ramazanla, bunların bir kısmı da bayramla ilgili olmuştur."
İstanbul'da ramazan eğlencesinin adresi Direklerarası ve kahvehaneler
İstanbul'da bayramların gözde mekanlarına da değinen Emeksiz, "İstanbul'da, ramazan boyunca eğlencenin ve sosyalliğin mekanı Direklerarası ve meddahların, Karagöz temsillerinin, musiki fasıllarının eksik olmadığı kahvehanelerdi. Bayram neşesinin en iyi hissedildiği yerler ise şüphesiz meydanlardı. Bayram günleri çocukların ve büyüklerin toplanıp eğlendikleri yerlere bayram yerlerine eski edebiyat dilinde 'ıydgah' denirdi. Osmanlı'da İstanbul'un Fatih, Sultanahmet taraflarının Kadırga'da Cinci, Şehremini'de Saray Meydanı, Haliç Feneri'nde iskele civarı ve Şeyh Vasfi'yi, Cenap'ı yetiştiren Fethiye ile Çarşamba arasındaki küçük ve tümsek meydan meşhur bayram yerleriydi. Her vilayetin, her beldenin kendine mahsus ve geleneğin güncellenmesiyle değişen kutlamaları vardı" diye konuştu.
Prof. Dr. Emeksiz, Prof. Dr. Mustafa Koç'un yayıma hazırladığı Cemaleddin Server Revnakoğlu arşivinden Osmanlı'nın son devrinin bayramlarını anlatan şu notları aktardı:
"Ailelerinin kudret derecesine göre yapılmış bayramlıkları giydirilerek buralara getirilen çocuklar asma ve kayık salıncaklarda sallanırlar. Havai vagonlar halinde yükselip alçalan dönme dolaplara, tellere binerler, kalın mihveri etrafında durmadan devreden zurnalı, darbukalı 'atlı karaca' yahut daha umumi adıyla 'atlı karınca'larda dönerler. Ellerindeki macun, horoz, düdük şekerlerini azar azar yalayarak süslü merkepler üstünde masumane bir tefahurla meydanda gezerler. Bodur çadırlarda teşhir edilen ve kapısı önündeki zilli çığırtkandan sağ ve canlı olduklarını öğrendikleri acip mahlukları seyre dalarlar. Salıncaktaki çocukların, oyuncakçıların, kaynana zırıltılarından, zilli maşa, darbuka, kursak düdüğü, trampet, halkalı def ve klarnet seslerinden müzik mahşeri halini alan bu meydanlar binbir renk ve manzara arz ederdi. Bu itibarla 'iydgah' bayram yerleri pek eskiden beri dikkati celbedegelmiştir."
"Tatil düşüncesi düşlerde kalacak, gelenek de geleceği bekleyecek"
Bu yıl ramazanın salgının gölgesinde geçtiğini dile getiren Emeksiz, "(Nerede o eski bayramlar?) Bir soru olmaktan çok arayıştır, beklentidir ve bütün devirlerde bazen yazı konusu, çoğunlukla da sohbet vesilesi olarak söylenmiş bir serzeniştir. Belki bu yıl olduğu kadar hiçbir dönemde bu arayış bu kadar gerçek ve derinden hissedilmiş bir arayış olamamıştır diyeceğiz. Rüyada konuşamamak gibi varlıkta yokluk yaşanacak belki" dedi.
Şehirlerin düzeni, mahallenin ve sokağın yapısının değişmesinin bayram geleneklerini de değiştirdiğine dikkati çeken Emeksiz, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kendi mecrası içinde ve daha yavaş seyreden bu farklılık bu defa çok keskin ve hızlı bir değişim gerektirdi. Bayram günlerinin nasıl değerlendirileceği tercih olmaktan çıktı. Bayram geleneklerinin hemen hepsi bir araya gelmeyi, sosyalleşmeyi gerekli kılarken, uygulanan tedbirler dolayısıyla uzak durma mecburiyeti var. Bayramları tatil fırsatı olarak görenlerin seçimi de anne babanın, büyükanne, büyükbabanın, aile büyüğünün evinde toplanmanın, bayram sofrası kurmanın, çocukların bayramlık elbise ve harçlıklarının, oyunların, eğlencenin, sohbetin tercihinde olanların özgürlüğü de olamayacak bu bayramda. Tatil düşüncesi düşlerde kalacak, gelenek de geleceği bekleyecek. Sosyalleşme, sosyal medyaya kalacak. Emojiler ve kopyalanan kalıplar aktarılacak daha çok bu bayramda. El öpmeye yetemese de görüntülü görüşmeler ve kısa video paylaşımları artacak parmakların."
Prof. Dr. Emeksiz, "Evde kal" günlerinin insanlara kendini bulma fırsatı sunduğunu, bu düşünme ve sınırların, duyulan özlem ve arayışların, geleneklerin canlanmasını sağlayabileceğini, gelecek bayramlar biriktirilen "keşke" tohumlarının boy verdiği neşeli günlere dönebileceğini ifade etti.
Kaynak: AA
Öne Çıkan Haberler
İstanbul KAGEM, “Yetenek Kapısı” Platformu ile Kariyer Yönetiminizde Sizlere Çok Daha Yakın
“Bir Ülkenin Milli Kütüphanesi O Ülkenin Varlığının Önemli Bir Sembolüdür”
Sağlık Çalışanları Tulum İçinde Sıcakla da Mücadele Ediyor
Prof. Dr. Mahmut Ak: “Anadolu’dan Gitmeyeceğimizi Millî Mücadele ile Tüm Dünyaya Haykırdık”
Prof. Dr. Elif Haykır Hobikoğlu, Merkez Bankası Banka Meclisi Üyeliğine Seçildi
“İngilizler Yıllar Boyunca Türk Kırmızısının Peşinden Koştu”