Malazgirt Zaferi'nin 946. Yılını Kutluyoruz

Türklere Anadolu’nun kapısını açan 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi’nin 946. yıl dönümünü kutluyoruz.

Bir meydan savaşı zaferi olmasının ötesinde Türklere Anadolu’nun kapısını açan “26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi”nin bu yıl 946. yıl dönümü kutlanıyor.

İÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muharrem Kesik, “Malazgirt Zaferi”nin 946. yıl dönümünde Malazgirt Savaşı ile ilgili en özel bilgileri bizlerle paylaştı.

“Malazgirt Zaferi İstanbul’un Fethi Kadar Önemli Bir Olaydır”

Türkiye tarihinin Malazgirt Zaferi ile başladığına dikkat çeken Prof. Dr. Kesik, “Malazgirt Zaferi, Anadolu kapılarını Türklere açan büyük bir olay ve zaferdir. Malazgirt zaferi sayesinde Anadolu’yu fethettik ve bu topraklara yerleştik. Malazgirt Savaşı kazanıldıktan sonra Anadolu’da ilk Müslüman Türk Devleti olan Türkiye Selçuklu Devleti’ni kurduk. Malazgirt Zaferi, İslâmiyet’in doğduğu ilk yıllardan beri birçok ülke ve bölge İslâm Devleti marifetiyle Müslümanlaştırıldı. Yani Dört Büyük Halife, Emevîler ve Abbâsîler gibi Güçlü İslâm devletleri İran, Mısır, Suriye, Türkistan ve Azerbaycan gibi önemli coğrafyaları ele geçirdiler; ancak Anadolu’ya hâkim olamadılar. Müslüman Türkler yani Selçuklular, Anadolu’yu ilk defa Malazgirt Zaferi sayesinde İslamlaştırmayı başardılar. Bu zaferden sonra bazı göçebe Türkmen toplulukları Anadolu’yu yurt edinerek yerleşik düzene geçtiler. Malazgirt Zaferi İstanbul’un fethine giden sürecin de başlangıcı oldu. Bu yüzden Malazgirt Zaferi İstanbul’un fethi kadar önemli bir olaydır” dedi.   

“Malazgirt Savaşı Tam Bir Taktik Savaşı Olmuştur”

Malazgirt Savaşı’nın Selçuklular açısından tam bir taktik savaşı olduğunu belirten Prof. Dr. Kesik, “Malazgirt Savaşı meydanda başlamış ve sonrası çok farklı gelişmiştir. Selçuklular sahte kaçış taktiği (Turan Taktiği) ile düşmanı savaş alanından uzaklaştırmışlardır. Ancak şurası unutulmasın. Bütün savaşlarda savaş planı, taktiği ve hileleri uygulanır. Selçuklular açısından Malazgirt Savaşı tam bir taktik savaşı olmuştur” ifadelerini kullandı.

Düşmana neden Cuma saatinde saldırıldığını da açıklayan Prof. Dr. Kesik şunları aktardı: “Bizans İmparatoru Romanos Diogenes, Selçukluların barış teklifini reddetmişti. Alp Arslan, Bizans imparatorundan gelen olumsuz cevap üzerine savaşın kaçınılmaz hale geldiğini anlayarak ileri gelen adamları ile savaş planını görüştü. Alp Arslan’ın fakîhi (İslâm hukukçusu) ve imâmı Ebû Nasr Muhammed b. Abdülmelik el-Buharî el Hanefî’nin, ‘Sen Allah’ın üstün kılacağım diye vaat ettiği İslâm dini için savaşıyorsun bu yüzden bütün hatîblerin minberlerde Müslüman halk ile birlikte senin için duâda bulunacakları Cuma günü düşmana saldır’ şeklindeki tavsiyesini kabul etti. İşte bu yüzden savaşta manevî gücü yanında hissetmek isteyen Sultan Alp Arslan bu kararı almış oldu.”

Sultan Alp Arslan savaştan önce askerine yaptığı konuşmaya da değinen Prof. Dr. Kesik şunları dile getirdi: “26 Ağustos 1071 (27 Zilka‘de 463) Cuma günü namaz vakti yaklaştığı zaman Alp Arslan, kumandan ve askerleriyle birlikte namaz kıldı, duâ etti, zafer için Allah’a yalvarıp yakardı ve onlara son olarak şu söylevde bulundu:

‘Ey askerlerim ve kumandanlarım! Daha ne zamana kadar biz azınlıkta, düşman çoğunlukta olmak üzere, böyle bekleyeceğiz? Ben bizzat Müslümanların minberlerde bizim için duâ etmekte oldukları bu saatte düşmanın üzerine atılmak istiyorum. Gâlip gelirsek arzu ettiğimiz sonuç hasıl olacaktır, aksi takdirde şehit olarak cennete gideriz. Beni izlemek isteyenler gelsinler, geri dönmek isteyenler ise serbestçe geri dönebilirler. Bugün burada ne emreden bir sultan, ne de emir alan bir asker vardır. Bugün ben de sizlerden biriyim ve sizinle birlikte savaşacağım. Biz, Müslümanların eskiden beri yapa geldikleri bir gaza yapıyoruz.’

Asker ve kumandanlar ise hep bir ağızdan, ‘Ey Sultan, biz senin kullarınız, sen ne yaparsan biz de aynısını yaparız ve sana yardım ederiz, istediğin gibi hareket et.’ diyerek karşılık verdiler. Bundan sonra Alp Arslan kendi elleriyle atının kolanını sıktı ve kuyruğunu bağladı. Atın kuyruğunu bağlamak çok eski bir Türk geleneğidir. Türkler yapacakları bir seferden ve girişecekleri bir savaştan geri dönmemek ve bu teşebbüslerinde mutlaka bir başarıya ulaşmak için atlarının kuyruklarını bağlarlardı. Ava çıkacakları zaman da atlarının kuyruklarını bağlıyorlardı. Sultan Alp Arslan bu geleneğe uygun olarak atının kuyruğunu bağladıktan sonra zırhını giydi.”

Prof. Dr. Muharrem Kesik konuşmasını sonlandırırken “Malazgirt Zaferi bize bu vatanı armağan etti. Anadolu, Malazgirt Zaferi sayesinde Türk’ün yurdu oldu” diyerek, Malazgirt Savaşı’nın en önemli sonucunu vurguladı.

İÜ Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü



Öne Çıkan Haberler

İÜ Devlet Konservatuvarı ve Müzikoloji Bölümü 1.’sinin Gurur Verici Öyküsü

Bizim Sinema’nın 7. Bölümü Yayınlandı

İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Öğrencisi Çağrı Yalçın’ın Büyük Başarısı

Kırgızistan Uluslararası Üniversitesi Rektör Yardımcısı Baatırbek Akılbekov İÜ Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak’ı Ziyaret Etti

İÜ İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Ergün Yolcu Ana Yapısal Diyalog Forumu’nda “Big Data” Üzerine Konuştu

İÜ Devlet Konservatuvarı Öğrencisi Damla Koşar Viyana’da Birinci Oldu