İÜ Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak “Osmanlı Kültür Mirası ve Gençliğimiz” Konulu Konferansa Katıldı

Fatih Gençlik Vakfı tarafından düzenlenen “Osmanlı Kültür Mirası ve Gençliğimiz” konulu konferans, İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak’ın katılımlarıyla 8 Kasım 2017 tarihinde gerçekleştirildi.

Konuşmasında Osmanlı’nın Kültür Mirası hakkında detaylı bilgiler veren İÜ Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak, bu mirasın nasıl korunacağı ve ileriki kuşaklara ne şekilde aktarılacağı hususunda da açıklamalarda bulundu.

“Külliyeler Şehirlerin Alamet-İ Farikaları Olmuşlardır”


Klasik Osmanlı şehrinde Külliye’nin öneminden söz eden İÜ Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak, “Kısaca tanımlamak gerekirse, değişik işlevlere sahip birkaç yapının bir araya gelmesinden oluşan külliyenin etrafında Osmanlı mahalleleri ve şehirleri oluşmuştur. Şehrin fiziksel oluşumunda belirleyici olan külliyeler genellikle bir cami veya kimi zaman bir medreseyi merkez alarak gelişmiş olup halka hizmet amacıyla yapılmış sosyal yapıları içermektedir. Bu gelenek Emeviler ve Abbasiler döneminde gelişmiş ve diğer Müslüman devletlerde yaygın olarak toplumsal hayattaki yerini almıştır. Nitekim Türkiye Selçukluları ve bilhassa Osmanlılar döneminde sayıları ve bünyesindeki yapılar artarak şehirlerin alamet-i farikaları olmuşlardır” dedi.

Osmanlı imarları hakkında bilgi veren Rektör Prof. Dr. Mahmut Ak, Mimar Sinan’ı anarak şunları söyledi: “Bu noktada günümüze ulaşan Osmanlı kültür mirasının büyük üstadı Mimar Sinan’ı zikretmek gerekir. Kendi ifadesiyle çıraklık eseri Şehzadebaşı Camii, kalfalık eseri Süleymaniye Camii ve ustalık eseri Selimiye Camii olan, üslup ve teknik bakımından Osmanlı mimarisini en üst seviyeye taşıyan Mimar Sinan bunun dışında, bugün bir kısmı ülkemizin sınırları dışında kalan onlarca eser vücuda getirmiştir. Şüphesiz mimari bakımdan nadir türler olan bu eserler aynı zamanda bulundukları bölgelerde Osmanlı geçmişinin en güçlü temsilcileridir.”

Osmanlı Devleti’nde hat sanatının ve hattatların önemi vurgulayan Rektör Prof. Dr. Mahmut Ak, “Bilindiği gibi Osmanlı medeniyetinin bir özelliği de su medeniyeti olmasıdır. Külliyede yer alan yapı topluluğu arasında zikredilen sebil ve çeşmeler, gerek bu şekilde gerek müstakil olarak Osmanlı Devleti’nin hâkim olduğu tüm coğrafyayı süslemişlerdir. Bu iki türün birçok örneği sadece mimari olarak değil birçoğunun üzerinde yer alan kitabeleri hat sanatı bakımından kültür mirasımızın nadir parçalarını oluşturmaktadır” şeklinde konuştu.

“Osmanlı Devleti İdarecileri Döneminin Kültür Mirasının Korunması Bilincini Taşıyorlardı”

Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nin 40 binin üzerinde oldukça zengin bir koleksiyona sahip olduğunu belirten Rektör Prof. Dr. Mahmut Ak konuşmasına şu şekilde devam etti: “Müze bilhassa halı ve seccade koleksiyonu ile yazma eserler ve hat levhaları bakımından ön plana çıkmaktadır. Söz konusu müze Osmanlı devlet adamlarının birbirinden kıymetli eserleri nasıl bir araya getirerek muhafaza etmiş olduklarını göstermesi bakımından oldukça önemli bir örnektir. Bu açıdan Osmanlı Devleti idarecilerinin döneminin kültür mirasının korunması ve gelecek nesillere intikal ettirilmesi konusunda sahip oldukları şuuru açıkça ortaya koymaktadır. Sadece kendi dönemleri değil Selçuklu ve İslam’ın erken dönemine ait şamdan, kandil, rahle gibi eserlerin bu müze çatısı altında getirilmiş olması önemlidir.”

Günümüze intikal eden Osmanlı kültür mirası arasında yazma eserlerin önemli bir yere sahip olduğunu vurgulayan Rektör Prof. Dr. Mahmut Ak: “Bu bakımdan öncelikle Osmanlı tarihinin değişik dönemlerinde onlarca kütüphanenin inşa edilmiş olduğundan bahsetmek gerekir. Öncelikle Osmanlı başkenti İstanbul olmak üzere Osmanlı coğrafyasının değişik bölgelerinde kurulan ve tamamına yakını vakıf olan kütüphanelerde zamanla zengin bir kitap koleksiyonu oluşmuştur. Bugün İstanbul’da Süleymaniye Kütüphanesi İstanbul’un önde gelen kütüphanelerinde bulunan eserlerin bir araya getirilmesiyle 1918 yılında kurulmuştur. Nitekim yetmiş üç bini yazma olmak üzere yüz yirmi binin üzerinde Arap harfli yazma ve basma esere sahip olan Süleymaniye Kütüphanesi’nde çok eski tarihli, bir kısmı dünyadaki tek nüsha veya Sultanlara ithaf edilmiş, doğrudan müellifin elinden çıkmış eserlere ev sahipliği yapar. Bunlar arasında cilt, tezhip, hat, minyatür ve ebru gibi geleneksel İslam sanatlarının nefis örnekleri yer alır” ifadelerini kullandı.

“İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi”

Osmanlı döneminden intikal eden nadir kitap ve sanat eserlere ev sahipliği yapan diğer iki önemli kütüphanenin ise Topkapı Sarayı içinde yer alan Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi ve İstanbul Üniversitesi’ne bağlı Nadir Eserler Kütüphanesi olduğunu söyleyen Rektör Prof. Dr. Mahmut Ak konuşmasına şöyle devam etti: “İstanbul Üniversitesi’ne bağlı Nadir Eserler Kütüphanesi’nin temelini Sultan II. Abdülhamid’in tahta çıktığı ilk senelerden itibaren oluşturmaya başladığı şahsî kütüphanesi oluşturmuştur. Kitap sanatları açısından değerli ve zengin bir muhtevaya sahip bu kütüphane bir tahmine göre otuz binin üzerinde yazma ve basma kitaba sahiptir. 1924 yılında Dârülfünûn’a devredilmesine karar verilen Yıldız Kütüphanesi bugünkü yeri olan eski Mekteb-i Nüvvab binasına taşınmıştır. İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi aynı zamanda, meşhur âlim, biyografi yazarı ve tarihçi İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ın henüz hayatta iken 1953’te bağışladığı emsalsiz kütüphanesi ve hat koleksiyonuna da ev sahipliği yapmaktadır” dedi.

Osmanlı kültür mirasını ülkemizin sınırları dâhilinde bulunan eserlerle sınırlandırmanın hata olduğunu belirten Rektör Prof. Dr. Mahmut Ak, “Daha önce Osmanlı coğrafyasının bir parçası olmuş birçok şehirde Osmanlı döneminde, başta padişahlar olmak üzere hanedan ailesi, devlet adamları ve bölgenin zenginleri tarafından yaptırılmış sayısız mimari eser ve yapı söz konusudur. Travnik’teki Süleymaniye Camii, Saraybosna’daki Ali Bey Camii, Gazi Hüsrev Bey Medresesi ve Banaluka’da Ferhad Paşa Camii günümüze ulaşan Osmanlı mimarisinin muhteşem eserlerinden bazılarıdır. Bunlar arasında Neretva Nehri üzerinde bulunan Mostar Köprüsü gerek mimari tarz gerek kültür hafızamızda bugün dahi ayrı bir yere sahiptir. Bosna’daki iç savaş sırasında tamamen yıkılan Mostar Köprüsü, aralarında Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı’nın da yer aldığı uluslararası kurumların destekleri sonucunda restore edilerek 2004 yılında yeniden açılmıştır” dedi.

Ülkemizdeki Osmanlı kültür mirasının bakım, onarım ve ihyası konusunda öncelikle Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü olmak üzere ilgili kamu kurumları tarafından son yıllarda adeta bir seferberliğin söz konusu olduğunun altını çizen Rektör Prof. Dr. Mahmut Ak, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Belki senelerce ihmal edilmiş eserler, yoğun ve etkili çalışmalar neticesinde genç nesillere en güzel şekilde emanet edilecektir. Bu toprakların tapuları olan kültür varlıklarımızın korunması ülkemizin varlığının ve devamının kültürel ve hatta siyasi olarak garanti altına alınmakta olması açısından önemlidir.”

“Kültür Mirası İyi Anlaşılmalı”


Osmanlı kültür mirasının korunmasında en önemli güvence ve gücün genç nüfusumuz olduğunu söyleyen Rektör Prof. Dr. Mahmut Ak: “Bunun için ilk adım kültür mirasının tanınıp anlaşılmasından, ifade ettiği değerlerin özümsenmesinden geçmektedir. Osmanlı Türkçesi’nin öğrenilmesi bu yolda atılacak önemli bir adım olacaktır. Dilimiz hızla değişmekte ve her geçen gün Osmanlı mirası ile genç nesiller arasındaki bağ bu bakımdan zayıflamaktadır. Bir toplumdan anlamadığı değerlere sahip çıkmasını beklemek hayalden öte bir yaklaşım olamaz. Osmanlı Türkçesi bize şehrimizde sürekli karşılaştığımız mimarî eserleri yakından tanıma, onlarla adeta bir gönül bağı kurma, yazma veya basma eserleri sadece birer kültür varlığı olarak değil, içinde anlattıklarıyla bizleri gelecekte başarıya taşıyacak birer rehber olarak anlama imkânı sunacaktır” şeklinde konuştu.

Bir ülkenin ekonomik, bilimsel ve kültürel kalkınması ve ilerlemesi yalnızca teknik olarak yürütülecek çalışmaların bir ürünü değil aynı zamanda geçmiş ile olan bağların sağlam tutulması ve toplumsal değerlerin yaşatılması ile mümkün olabileceğini vurgulayan Rektör Prof. Dr. Mahmut Ak konuşmasını şu sözlerle noktaladı: “Konuşmanın başında çok az bir bölümü sayılabilen Osmanlı kültür varlıkları daha çok maddî mirasa aitti. Bir de manevî kültür mirası söz konusudur. İyi komşuluk ilişkileri, yardımlaşma, zayıfın himaye edilmesi, güçlü aile ilişkileri bunların ilk akla gelenleridir. Bu manevî mirasın en önemli hatırlatıcısı Osmanlı döneminin her çeşit sivil ve kamu mimarisinde yerini bulan kuşevleridir. Yapıların cephelerine, serçe ve güvercin benzeri kuşların korunması için yapılan bu küçük mekânlar aslında geçmiş nesillerin doğaya ve doğadaki hayvanlara yönelik hassasiyetlerinin mimarîdeki yansımalarıdır. Bu konuda aynı seviyede bir özen ve hassasiyete ulaşmadan ortaya çıkacak teknik ilerleme uzun vadede dinî ve millî kimliğimizin erozyona uğramasına sebep olacaktır.”

Konuşmasının ardından İÜ Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak’a Fatih Gençlik Vakfı Mütevelli Heyet Başkanı Vehbi Ecevit tarafından “Hat Tablosu” takdim edildi.


Konferans, toplu hatıra fotoğrafı çekilmesinin ardından son buldu.

Haber: Ömer Faruk SUBAŞI

İÜ Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü


Öne Çıkan Haberler

İstanbul Üniversitesi’nde Yurt Dışı Eğitim Programı Düzenlendi

İÜ Spor Birliği Kulübü Başkanı Prof. Dr. Mehmet Kurtoğlu ve Atletizm Takımı Avrasya Maratonu’na Katıldılar

“Klinik Araştırma ve Veri: Teknoloji, Hız ve Yenilikçiliğin Ötesi” Sempozyumu Yapıldı

İÜ İstanbul Tıp Fakültesi ve İÜ Diş Hekimliği Fakültesi’nin Akademik Kurul Toplantısı Gerçekleştirildi

“Klinik Araştırma ve Veri: Teknoloji, Hız ve Yenilikçiliğin Ötesi” Sempozyumu Yapıldı

İÜ-Kardiyoloji-Enstitüsü-“Anjiografi-Cihazı-Açılış-Töreni”-Gerçekleştirildi

İÜ Kardiyoloji Enstitüsü “Anjiografi Cihazı Açılış Töreni” Gerçekleştirildi