İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Şükrü Sever ISN Bywaters Ödülü’nün Sahibi Oldu
“Tıp bilimine yön veren 100 Türk” arasında yer alan İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Şükrü Sever, Uluslararası Nefroloji Derneği tarafından verilen “ISN Bywaters Ödülü”nü kazandı.
İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Dâhili Tıp Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Şükrü Sever, Uluslararası Nefroloji Derneği (ISN) tarafından “Akut Böbrek Hasarı” konusunda üstün bilimsel katkıları ve yaşam boyu başarıları olan bilim adamlarına iki yılda bir verilen “ISN Bywaters Ödülü”nün sahibi oldu. Prof. Dr. Mehmet Şükrü Sever aynı zamanda araştırmaları, buluşları ve tedavi yöntemleri ile dünyada yankı doğuran tıp insanlarımızın yer aldığı “Tıp Bilimine Yön Veren 100 Türk” kitabında 55. sırada yer almıştı.
Prof. Dr. Mehmet Şükrü Sever “ISN Bywaters Ödülü” ve nefroloji bilimi hakkında açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Sever nefroloji bilim dalını tanımlayarak, “Nefroloji dâhili böbrek hastalıkları ile uğraşan bilim dalıdır. Böbreklerin cerrahi hastalıkları da var, onunla üroloji uğraşıyor; dâhili hastalıklar (nefritler, akut ve kronik böbrek yetersizlikleri, diyaliz, transplantasyon yapılmış hastaların tedavisi gibi konular) ile de nefroloji bilim dalı uğraşıyor” şeklinde konuştu.
“Nefroloji ile Afetler İç İçe Olan İki Alandır”
Nefroloji ve afetler arasındaki ilişkiye değinen Prof. Dr. Sever konuşmasına şu şekilde devam etti: “Nefroloji, afetlerden ciddi olarak iki şekilde etkilenir. İlk olarak, kronik son dönem böbrek yetersizliği hastaları afetlerden sonra sıkıntı yaşarlar. Bu grup hastalar diyalize bağlıdır ve teknoloji yardımı ile hayatlarını sürdürürler; diyaliz makineleri ile haftada üç kez hastaların kanları temizlenir. Diyalizin aksamış olması durumunda hastalarda hayati risk ortaya çıkar. Öyle bir durumda bulundukları yerlerden diğer şehirlere veya ülkelere gönderilerek diyaliz tedavilerinin devam ettirilmiş olması gereklidir. İkinci olarak ise enkaz altında kalmış ve akut böbrek yetersizliği ortaya çıkan bir hasta grubu var; bu hastalar uygun şekilde tedavi edilmezse çok ciddi oranda hayati riskleri ortaya çıkar.
Genel olarak afet (özellikle de deprem) yaralanmalarına bakılırsa; bir binanın tam olarak çökmesinin ardından içinde bulunanlar göz önüne alınırsa üç grup felaketzede gözlenir. Birinci grup, yaklaşık %80’i oluşturur ve afet sırasında hayati organlarına (beyin, akciğer, karaciğer, kalp vb.) almış oldukları ağır yaralanmalar ile hemen, saniyeler içinde hayatlarını kaybederler. İkinci grup yaklaşık %10 afetzedeyi kapsar ve hafif yaralı olarak kurtulanlardan oluşur. Geriye kalan %10’luk bölümde, hayati olmayan organlar olarak geçen kaslara ağır travmalar gelir. Ancak kaslar hayati bir organ olmadığı için o aşamada hasta hayatta kalır. Kasların travmasının oluşturduğu değişik mekanizmalar ile hastada akut böbrek yetersizliği gelişir. Bu risk kalp için, akciğer için, karaciğer için değil, ancak böbrekler için söz konusudur. Yani, hasta enkaz altında, bir yere sıkışmış olduğu zaman oradan canlı olarak kurtarılmış olsa bile ortaya çıkan kas hasarı sonucunda ezilme sendromu dediğimiz (ve ön planda böbrek yetersizliği ile seyreden) kompleks bir tablo ortaya çıkar. Öte yandan eğer böbrek yetersizliği uygun bir şekilde tedavi edilebilecek olursa bu hastalar sonraki yıllar içerisinde hiçbir problemle karşı karşıya kalmadan hayatlarını idame ettirebilirler. Özetle nefroloji bilim dalı, afetlerden sonra bir yandan kronik diyaliz hastalarının hayatını idame ettirmekle uğraşırken, bir yandan da yeni ortaya çıkan akut böbrek yetersizliği olan hastaları hayatta tutmak ve sonrasında tamamen hayata iade etmek için uğraşır. Bu nedenle nefroloji ile afetler çok iç içe olan bir bilim dalıdır diyebilirim.”
“Afet Tıbbı Konusunda Bilgi Birikimi Yok Denecek Kadar Azdı”
Dünya Nefroloji Derneği tarafından tehdit altında olan ülkelere yardım edebilmek için 1993 yılında “Böbrek Afetleri Yardım Komisyonu” adında bir komisyon kurulduğunu söyleyen Prof. Dr. Sever, “Marmara depreminin ertesi günü bu örgüt tarafından aranarak ‘Afet Yardım Koordinatörü’ olarak tayin edildim. Görevlerimi sorduğum zaman uzun bir liste çıkardılar. Bunlar arasında her gün afet sahasına giderek oradaki yaralıların uygun olan hastanelere sevk edilmesini sağlamak, hastaneleri dolaşarak konsültasyon hizmeti vermek, yurtdışından gelen malzeme ve personel yardımını teslim almak, ihtiyaç duyan merkezlere dağıtmak ve bu hastalar için tedavi rehberleri hazırlamak yer alıyordu. Ayrıca, afet tıbbı konusunda bilgi birikimi yok denecek kadar azdı; o sebeple bir de afet veritabanı oluşturmam istendi. Bu aşamadan itibaren benim afet tıbbıyla ilişkim başladı. Türk Nefroloji topluluğu o günlerde gerçekten çok başarılı bir sınav verdi; meslektaşlarım ve hemşirelerimiz canlarını dişlerine taktılar, fedakârca ve bilgili çalışmaları ile ezilme sendromlu hastalarda %40’lar dolayında rapor edilen ölüm oranı Marmara depreminde %17’lere kadar indirilmiş oldu. Çok yoğun çalışma ve yorgunluğun karşılığı Türk hekimlerinin hastaların tedavisi üzerinde önemli deneyimler kazanması oldu. 1999 depreminden sonra dünyanın en büyük felaket veritabanını oluşturduk.
Ardından kendi deneyimlerimizi yurtdışına yansıtmaya başladık. Sonraki yıllarda ben afet sahası doktoru ve yardım koordinatörü olarak 2003 yılında Bingöl depremi ardından bu kente gittim. Yine 2003 yılında, Bam depremi sonrasında İran’a gittim. 2005 yılındaki Kashmir depreminden sonra “Medecins Sans Frontieres” (Sınır Tanımayan Doktorlar) Örgütünün 3. Nefroloji Takım Lideri olarak Pakistan'a, 2010 yılında Haiti depreminin ardından ise yine Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü’nün 4. Nefroloji Takım Lideri olarak Haiti'ye gittim. 2011 yılında Erciş depreminin ardından Van’a giderek görev yaptım” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Sever konuşmasına şu şekilde devam etti: “Her bir depremden sonra neler olduğunu bir şekilde rapor etmemiz lazım. Standart bilimsel araştırmalar sırasında kafanızda bir hipotez kurarsınız. Çalışmanın senaryosunu yaparsınız. Laboratuvar ortamında onu gerçekleştirirsiniz. Sonuç beklediğiniz gibi çıkar veya çıkmaz ve onu istatistiğe alırsınız. Ama deneysel olarak afet oluşturmak mümkün değil. Bu nedenle bilim dünyasında bu tip afetlerden sonra gözlemsel çalışmalar çok önemli. Belçikalı arkadaşım Prof. Raymond Vanholder ile ortaklaşa yapmış olduğumuz bu kapsamda çok sayıda çalışma var, bu çalışmalar afet tıbbı konusunda en temel yayınlar oldu ve ayrıca 2012 yılında enkaz altındaki hastaların çıkartılması sırasında tedavilerin nasıl yapılacağı konusunda bir tedavi rehberi yayınladık. Bir de bu konuda yazmış olduğum bir kitap İsviçre’de basıldı. Özetle afetlerle çok iç içe olduğum bu süreç içerisinde, bir yandan da bilimsel olarak bu afetleri raporlamaya gayret ettim.”
“ISN Bywaters Ödülü” hakkında da bilgi veren Prof. Dr. Sever, “Aslında bu ödül İngiliz bilim adamı Eric Bywaters’ın ikinci Dünya Harbi sonrasında ezilme sendromu araştırmalarını anmak üzere ortaya çıktı. Dünya Nefroloji Camiası Bywaters adını yaşatmak için 1991 yılında bu ödülü ihdas etti. Özellikle akut böbrek yetersizliği alanında çalışma yapan bilim insanlarına bu ödülü vermeyi uygun buldu. İlk ödül 1991 yılında verildi. 1991’den 2018’e kadar dünya üzerinde 12 bilim insanına verildi. Ben bu ödüle daha önce 2008 ve 2016 yıllarında da aday gösterilmiştim, ancak bu yıl kısmet oldu ve 2018 yılında (Belçika’dan Prof. Vanholder ile birlikte) ödülün sahibi oldum. Kısmet olursa da 15 Nisan 2019’da Avustralya’nın Melbourne kentinde ödülü takdim edecekler” şeklinde konuştu.
“Akademisyenlik Fedakârlık İsteyen Bir Meslek”
Prof. Dr. Sever bilime katkı sağlamayı hedefleyen gençlere ise şu tavsiyelerde bulundu: “Bilim, ‘uzun ince bir yol’. Akademiyle uğraşacak olanlar için hayat çok farklı şekilde seyrediyor. ‘Akademisyenlik bir meslek değil hayat tarzıdır’ derler; bu söz gerçekten çok doğru. Her gün düzenli olarak çalışmak durumundasınız. Bilimsel kongreler bilimle uğraşan insanların en keyifli zamanlarıdır; kürsüye çıkmak, sunum yapmak, konuşmak, tartışmak, gerçeğe giden yolu keşfetmeye çalışmak harika bir duygu. Ancak, heyecanlı ve biraz da stresli. Özetle, akademi ve akademisyenlik çok keyifli, ancak yorucu ve fedakârlık isteyen bir alan.”
Prof. Dr. Sever bu ödüle layık görüldüğü için çok mutlu olduğunu ifade ederek konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: “Bu ödülün sevincini ve gururunu meslektaşlarımla ve dostlarımla paylaşıyorum. Aynı zamanda çalışmalarım sırasında beni anlayışla karşılayan eşim ve çocuklarıma da teşekkürü borç bilirim.”
İÜ Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü
Öne Çıkan Haberler
“Radyo Televizyon Yayıncılığı ve Telif” Konferansı İstanbul Üniversitesi’nde Gerçekleştirildi
İstanbul Üniversitesi’nde ‘Engellilik Araştırmaları Paneli’ Düzenlendi
“Biz Anadolu’yuz Projesi” Gezi Ekibi İstanbul Üniversitesi’ni Ziyaret Etti
Tunceli'de Eğitim Gören Öğrenciler İstanbul Üniversitesi'ni Ziyaret Etmeye Devam Ediyor
İÜ OMAR Konseri İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası Mavi Salon’da Gerçekleştirildi
İÜ Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Öğretim Üyeleri İle Toplantı Gerçekleştirdi