İstanbul Üniversitesi’nin Tarihi Simgelerinden Beyazıt Yangın Kulesi
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk İslam Sanatı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Agah Tarkan Okçuoğlu, İÜ Beyazıt yerleşkesinde bulunan İstanbul'un tarihsel geçmişinin günümüzde yaşayan sembolü olan Beyazıt Yangın Kulesi hakkında önemli bilgiler verdi.
“İstanbul Yangınlarının İstatistikleri Dehşet Vericidir”
Prof. Dr. Okçuoğlu tarihi eserler arasında önemli bir yeri olan Beyazıt Yangın Kulesi’nin, tarihsel geçmişi hakkında açıklamalarda bulundu ve özellikle İstanbul’un maruz kaldığı yangınlara değindi: “İstanbul tarihi boyunca sayısız yangın geçirdi. Bu büyük şehirde yangınlar ekonomik, toplumsal ve psikolojik yıkıntı yaratıyor, öncelikle ahşap konutlar, içlerindeki eşyayla birlikte küle dönüyordu. A. H. Tanpınar, Beş Şehir isimli kitabında başkent halkında her kuşağın en az bir kere yaşadığı korkunç yangınların verdiği endişeye tezat olarak garip bir yangın seyir zevkinin türediğini anlatır. Gautier, Moltke ve Dallaway gibi Avrupalı seyyah ya da elçiler de bu yangınları merakla izlemiş ve yazılarında belgelemişlerdir. Gautier, Pera dışında hemen hemen hep ahşap yapıları olan şehirde altmış yıllık bir konuta rastlamanın istisnai bir durum olduğundan bahseder. İstanbul yangınlarının istatistikleri, 1853 ile 1906 yılları arasında 229 yangınla dehşet vericidir. Nitekim yangınların kentin fiziksel değişimi üzerinde önemli etkileri olmuş, yangın yerleri Avrupa’dan esinlenen kent planlarını uygulamak için pilot bölgeler haline gelmişti. Yangın endişesi zihinlerde o kadar yer etmiştir ki âşıklar İstanbul’u kavuran yangınlarla ilgili çok sayıda destan yazar, ressamların resimlerine konu olurdu. Burhan adlı bir âşık Hocapaşa yangınıyla (1865) ilgili şu dizeleri söylemiştir: ‘Çok büyük yangınlar olmuşdur amma / Bu şiddette yangın olmamış asla / Hocapaşa semti sönmeden bala / Gedikpaşa oldu hak ile yeksun’" diyerek tarihe tanıklık etmiş olan Türk ve yabancı yazarlardan örnekler verdi.
“Yangın Kulesi Osmanlı Döneminde Kent Siluetinin En Önemli Yapılarından Biri Haline Gelmiştir”
Prof. Dr. Okçuoğlu Yangın Kulesi’nin inşasıyla ilgili bilgiler verdi: “Beyazıt Yangın Kulesi’nin ilk inşası 1749 yılında bitmek tükenmek bilmeyen yangınları gözleyip önlem almak amacıyla tamamlandı. İlk kule Süleymaniye semtinde ancak bazı gravürde aktarıldığı kadarıyla tanıyabildiğimiz Ağakapısı’nın geniş avlusunda ahşap malzemeden yapılmıştı. Yeniçerilerin merkezi olan bu saray büyüklüğündeki yapı günümüzde İstanbul Müftülüğü’nün olduğu yerdeydi. İki kez yanan ahşap gözlem kulelerinin yerine, günümüzde İstanbul Üniversitesi’nin merkez binasının yer aldığı bölgedeki kule inşa edildi. Kulenin Beyazıt meydanına bakan bölümünde Sultan II. Mahmud tuğralı kitabesinde bu kagir yapının 1828 yılında inşa edildiği belirtilir. Manzum tarih kitabesini Keçecizade İzzed Molla yazmıştır. Bu metni ustası olduğu talik hatla yazan ise dönemin pek çok kitabesinde imzası bulunan ünlü hattat Yesarizade Mustafa İzzet Efendi’dir. Kuleden bahsederken mutlaka eklememiz gereken bir nokta da kagir olarak inşasından itibaren Osmanlı döneminde kent siluetinin en önemli yapılarından biri haline geldiğidir. Bunu en çok modern dönem Osmanlı sanatı çerçevesinde üretilen başkent manzaralarında izleyebiliyoruz. Duvar resimlerinden, tepsi veya cam altı resimlerine kadar başkentin röperleri arasına kullanılan başat imgelerden biri haline geliyor” dedi.
Yangın Kulesinin Yangınlarla Dolu Geçmişi
İstanbul’un yangın dolu günlerinde bir çözüm yolu olarak inşa edilen Beyazıt Yangın Kulesi’nin birçok kez yandığı tarihini Prof. Dr. Okçuoğlu şu sözlerle anlattı: “Yüzyılların mimarlık ve mühendislik bilgisini bir araya getirerek sayısız sağlam minare inşa eden Osmanlı mimarlarının kuleyi ilk inşa sırasında neden küfeki taşıyla örerek değil de ahşap yaptığı sorusunun bir cevabını veremiyorum. Özellikle de asıl ahşap konutların çıra gibi tutuştuğunu defalarca deneyimlediklerini bildiğimizde ortaya ironik bir durum çıkıyor. Nitekim tahminen çabuk ve ucuz olsun diye ahşaptan inşa ettikleri ilk kule 1774’teki büyük Cibali yangınında Ağakapısı’yla berber yandı. R. E. Koçu dev bir meşale gibi yandığını, başkent halkının daha önce görmediği dehşet dolu bir manzara olduğunu anlatır. Yerine yapılan ikinci kule ise 1826’da Yeniçeri Ocağı’na bağlı Tulumbacılar ocağı kaldırılırken yıkıldı. Yangın kulesinin yıkılıp, tulumbacılar ocağının lav edilmesinin üzerinden daha iki gün geçtikten sonra manilere konu olan ünlü Hocapaşa yangını kenti harap etti. Bunun üzerine, II. Mahmud’un kagir kule isteğine rağmen, aciliyetten yine ahşap bir kule yapılmaya başlandı. Hatta inşa sürecinde gözlem kulesi yerine Süleymaniye Camii’nin minarelerini kullandılar. Yeni kulenin dikileceği alan için bu kez, padişahın yeni ordusunun mekânı olan Seraskerlik binasının talim avlusu seçildi. Alelacele dikilen yeni kule de öncekilerle aynı kaderi paylaştı. Vaka-i Hayriye’nin henüz dinmeyen çatışmaları sürecinde isyan eden yeniçeri yandaşları, bir gece yarısı kuleyi tutuşturdu. Dolayısıyla yangınları gözlemek amacıyla inşa edilen ahşap kulelerin sonu gayet ironik bir şekilde yine yangınların eliyle oldu” diyerek belirtti.
“360 Derece Dolanan Pencerelerden Tarihi Yarımada, Üsküdar, Galata ve Adalar Bölgesine Hâkim Olursunuz”
Prof. Dr. Okçuoğlu Yangın Kulesi’nin bugünkü görünümünün mimarisi hakkında bilgi verdi: “Kule 1828’de II. Mahmud’un emriyle bu kez kagir olarak inşa edildi. Mimarı Osmanlı devletine mimar ve müteahhit olarak üç kuşak hizmet etmiş ünlü Balyan ailesinin bir ferdi olan Senekerim Balyan Kalfa’dır. 85 m. uzunluğundaki kulenin ilk halinde geniş saçaklı külah biçiminde ahşap bir örtüsü vardı. Bu üst yapı değiştirilerek yerine 1849’da sekizgen planlı, yuvarlak pencereli üç kat eklendi. 1889’da ise zirvesine demirden bir gönder dikildi. Kule, İstanbul’un en yıkıcı depremlerinden biri olan 1894 depreminden sonra hasar gördüyse de aslına uygun biçimde onarılmıştır. Yukarıdaki katlara tırmanan spiral merdiven, şerefenin yerine gözlem katıyla kulenin strüktürünün minarelerin genel strüktürünü devam ettirdiğini söyleyebiliriz. Fakat belli ki kulenin içinde yaşayarak, çevreyi gözleyecek bir ekibin bulunma zorunluluğu kulenin daha geniş çaplı yapılmasını zorunlu kılmıştır. Kule, köşeleri pahlanmış kesik piramit biçiminde bir kaide üzerine dikilmiştir. Yapının silindirik gövdesi bu kaidenin üzerine oturan geniş bir tabla ve onun hemen üzerindeki soğan biçimli bir tabana oturur. Gövdede kaval silme biçiminde kuşaklar vardır. Gövde kendisinden çok daha geniş bir gözetleme katını taşır. Daire biçimli gözlem katına girdiğinizde etrafı 360 derece dolanan pencerelerden tarihi yarımada, Üsküdar ve Galata bölgelerinin yanı sıra adalara da hâkim olursunuz. Bu katın şaşırtıcı manzarasının dışında en ilginç yönlerinden biri, duvarlarıyla tavanın birleştiği dairesel kuşakta kesintisiz olarak bir manzara resmidir. Kalemişi tekniğinde, siyah, beyaz ve gri tonlarıyla yapılan resim 1997 yılında yapılan restorasyonda sıvaların altından çıkarılmıştı. Resim kuşağındaki doğa manzarası içine köşkler, kasırlar, köprüler, çeşmeler serpiştirilmiştir. Ancak bu manzara şeridinde en şaşırtıcı öge yangın kulesinin bizzat kendisinin resmedilmesidir. Kulenin spiral merdivenlerinden bu kata tırmandığınızda eğer gözünüz resim kuşağına takılırsa göreceğiniz ilk şey tepesinde kulenin gönderine kırmızı sancak çekilmiş kendi resmidir” dedi.
Prof. Dr. Okçuoğlu Beyazıt Yangın Kulesi’nin geçmiş ve günümüzdeki kullanım amacı hakkında şu sözlerle bilgi verdi: “Kule yangınları gözlemek ve kendine özgü bir sinyalizasyon sistemiyle o dönemin itfaiye teşkilatı olan tulumbacılara bildirmek üzere kurulmuştur. Kuşe çalışanları yangın alarmı verebilmek amacıyla kuleye gece ve gündüz ayrı işaretler çeker veya asardı. Gündüz işaretleri büyük sepetler, gece işaretleri ise kırmızı, yeşil ve beyaz büyük fenerlerdi. Bunlar kulenin iki yanında, gövdeden yere paralel olarak uzatılan, gemi mahmuzunu andıran direklere asılırdı. Eğer yangın birden fazla bölgede çıkmışsa sepetlerin sayısı, rengi ve yönü de ona göre değişirdi. Beyazıt Kulesi, Galata Kulesi ve Üsküdar yakasındaki İcadiye Kulesi yangın sırasında bahsedilen sinyalizasyon sistemlerini kullanarak koordinasyon içinde çalışırdı. Örneğin Beyazıt Kulesi’nden uzanan sepet ya da fenerleri karşı kıyıdan gören İcâdiye Kulesi görevlileri beş kez top atarak Boğaziçi’ne haber verirdi. Böylece sadece yangının çıktığı bölgenin sakinleri değil, çevre bölgelerde yaşayan halk da haberdar olurdu.” dedi ve Yangın Kulesi’nde yaşayan gözcüler hakkında da bilgi verdi: “Yangın kulesi ‘yangın köşkü’, içinde yaşayan gözcüler ise ‘köşklü’ diye adlandırılırdı. Burada 20 köşklü bulunurdu. Köşklüler en tepedeki odalarda yatar kalkarlardı. 1923’e kadar köşklüler kulelerdeki görevlerine devam ettiler. Yangının başlamasından söndürülünceye kadar geçen sürede sepetler ve fenerler asılı kalırdı. Kule Cumhuriyet döneminde de kullanıldığından, sepet ve fenerler 1934 yılına kadar yangınlarda hala sarkıtılıyordu” diyerek vurguladı.
Hava Durumunu Beyazıt Yangın Kulesi’nden Öğrenebilirsiniz
Son olarak Beyazıt Yangın Kulesi’nin günümüzdeki kullanımı hakkında bilgi veren Prof. Dr. Okçuoğlu sözlerini şu şeklide bitirdi: “Beyazıt Yangın Kulesi Cumhuriyet’in ilanını takip eden yıllarda, yangın gözlemlerinin yanında günlük meteorolojik haberleri üzerindeki ışıklar aracılığıyla halka duyurmaya başladı. Bu uygulamaya 1995 yılında son verildi fakat 2010 yılında tekrar başlandı. Mavi ışık havanın açık, yeşil ışık yağmurlu, sarı ışık sisli ve kırmızı ışık ise karlı olduğunu belirtir” diyerek sözlerine son verdi. İstanbul Üniversitesi Beyazıt yerleşkesinde bulunun Yangın Kulesi hala özellikle İstanbul Üniversitesi öğrencileri tarafından yoğun bir şekilde ilgi odağı olmaya devam ediyor.
Haber: Melisa ÜNLÜ
İÜ Kurumsal İletişim Koordinatörlüğü
Öne Çıkan Haberler
Bulgaristan'daki Osmanlı Mirasının Günümüzdeki Durumu
Peyami Safa: Usta Bir Yazar, Usta Bir Romancı
“Demokratik Hukuk Devletini Yeniden Düşünmek” Sempozyumu
“En Büyük Arzumuz Pandemiyi En Kısa Zamanda, En Az Hasarla Atlatabilmek”
Test Bataryası Geliştirme Çalıştayı İstanbul Üniversitesi’nde Gerçekleştirildi
Prof. Dr. Barbaros Gönençgil, Uluslararası Coğrafya Birliği (IGU) Başkan Yardımcılığı'na Yeniden Seçildi