İstanbul Üniversitesi Akciğer Naklinde Başarılı Ameliyatlara İmza Atıyor

İlerlemiş son dönem kronik akciğer hastalıklarından muzdarip hastalara uygulanan akciğer nakli, ülkemizde de yaygınlık kazanmaya başladı. İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi’nin öncülüğünü yaptığı akciğer nakilleri ile oksijene bağımlı olarak hayatını devam ettiren, çok basit günlük aktivitelerde bile zorluk çeken hastaların yaşam kalitesinde iyileşmeler yaşanıyor.

Akciğer Nakil Ameliyatlarında Öncüyüz

İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper Toker, Türkiye’de 2000’li yıllarda akciğer nakline karşı bir farkındalık başladığını belirterek şunları söyledi: “2000’li yılların başında akciğer naklini tecrübeyle yapan kliniklerdeki durumu öğrenmek, onların geliştirdikleri protokolleri kendimize adapte etmek üzere kısa bir süre Viyana’da bulundum. Viyana’daki ortamı gördükten sonra Türkiye’de akciğer naklinin yapılabileceğinde rahmetli hocamız Prof. Dr. Göksel Kalaycı ile çok uzun ve çok yoğun tartışmalar sonucunda hem fikir olduk. İlk akciğer nakli ameliyatını 11 Ekim 2004 tarihinde yaptık. Hastamız iki taraflı akciğer nakli oldu. Ameliyattan çok kısa bir süre önce hayatını kaybetmek üzere olan ağır durumdaki bir hastaydı. Hastamız yoğun bakım sürecinden geçirerek ardından akciğer nakli ameliyatı yaptık. Ameliyat sonrasındaki süreç başarılı gitti; fakat hastayı yoğun bakımdan çıkaramadık. Bunun arkasından yine iki taraflı akciğer nakillerine devam ettik. Toplamda üç hastaya iki taraflı akciğer nakli yaptık. Fakat hastalarımızın hiç birini hastaneden taburcu edemedik. Bu dönemde Türkiye’de bir suskunluk dönemi oldu akciğer nakli ile ilgili. 2012 yılında tekrar devreye girdik ve akciğer nakline başladık. Şu anda Türkiye’de 4 merkezde akciğer naklinin yurtdışına erişebilecek düzeyde başarı oranlarıyla yapıldığını söyleyebiliriz.”

Akciğer Nakli Hangi Hastalara Yapılıyor?

İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Adalet Demir, akciğer naklinin ilerlemiş son dönem kronik akciğer hastalıklarına sahip ve hastalığı dolayısıyla oksijen kullanmak mecburiyetinde olan, temel ihtiyaçlarını karşılamada bile zorluk çeken, yürüyemeyen ve yaşam kalitesi çok düşük hastalarda uygulanan bir yöntem olduğunu dile getirdi. Doç. Dr. Demir sözlerine şu şekilde devam etti: “Amfizem, KOAH, interstisyel fibrozis, kistik fibrozis, primer pulmoner, hipertansiyon ve enfektif akciğer hastalıkları gibi medikal ve cerrahi tedaviye yanıt vermeyen son dönem kronik akciğer hastalıklarında akciğer nakil işlemini uyguluyoruz. Akciğer naklinde amaç; hastaların sağ kalımını ve yaşam kalitesini artırmaktır. Akciğer nakli yapılmış bir hastada nakil öncesi ile sonrası yaşam kalitesini kıyasladığımızda, hastanın hayatını kolaylaştıran ve değiştiren inanılmaz iyileşmeler olduğunu görüyoruz. Akciğer nakli için hazırlanmış ve nakil bekleme listesinde sıraya alınmış hastaların yaklaşık olarak %30’u nakil beklerken hayatını kaybeder; ancak bu hastalar başarılı akciğer nakli yapıldığında uzun süre yaşayabilir.”

Akciğer Nakli Diğer Solid Organlara Göre Daha Sorunlu Bir Nakil

Akciğer nakil işlemine ilişkin dünya çapında da değerlendirme yapan Doç. Dr. Adalet Demir: “Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de, son dönem kronik akciğer hastalığı bulunan ve akciğer nakline ihtiyaç duyulan hasta sayısı giderek artıyor. Akciğer nakli dünyada en zor gerçekleştirilen organ nakillerinden biridir. Son çeyrek asırdır karaciğer, kalp, böbrek gibi organların nakli yaygın yapılabilmesine rağmen; akciğer nakli kendine has sorunlarından ötürü yeterince yaygınlaşmadı. Dünyada yılda 50’den fazla akciğer nakli yapan merkez sayısı 10’u geçmez. Bu merkezlerin 7’si Amerika kıtasında (ABD ve Kanada) ve 3’ü Avrupa kıtasında (Avusturya, Almanya, Belçika) idi. Avrupa’da ki bu üç merkezden birisi olan Belçika Leuven’de ki Katolik Universitesi Akciğer Nakli Merkezi’nde 1 yıl çalıştım. Bu vesileyle bana akciğer nakli konusunda her türlü desteği veren Leuven’deki hocalarım Prof. Dr Dirk Van Raemdonck ve Prof. Dr. Geert  Verleden’e teşekkürlerimi iletmek isterim. Dünyada her yıl birçok akciğer nakli merkezi açılıyor, fakat varlıklarını devam ettirmekte zorlanıp, kısa sürede kapanıyorlar. Bu durum bize akciğer naklinin devam ettirilmesinin ne kadar zor olduğunu gösteriyor. Akciğer nakli için uygun akciğeri bulmak diğer solid organ nakillerine göre daha zor. Bu oran böbrek için %90, Karaciğer için %73, kalp için %28 iken, akciğer için ancak %15-25”  şeklinde konuştu

Son 5-6 yıldır akciğer nakli konusunda Türkiye’de bir hareketlenme yaşandığını ifade eden Doç. Dr. Demir, akciğer naklinin az yapılmasının sebeplerinin başında organ bağışında yaşanan sıkıntıların geldiğini söyleyerek şu açıklamalarda bulundu: “Ülkemizde organ bağışı halen bir sorun olmaya devam ediyor. Organ bağışı az. Avrupa’nın bazı ülkelerinde yeni doğan bir birey doğar doğmaz otomatik organ bağışçısı durumunda. Ancak şayet birey organ bağışında bulunmak istemiyorsa gerekli bildirimde bulunuyor. Bizde ise durum tam tersi. Organ bağışında bulunmak isteyen bildirimde bulunuyor. Kişi bu bildirimde bulunmuş olsa dahi organın alınabilmesi için ailenin de izni gerekiyor. Tabi ki donör eksikliği bu durumun önemli bir nedeni olsa da başka nedenlerde var. Hastaların hazırlanması sırasında, ameliyat süresince ve sonrasında yeterli bir altyapı ve teknik donanımın kullanılmaması ve yetişmiş eleman eksiği bunlardan bazıları.

“Akciğer Nakli Bir Ekip Çalışması”

Akciğer naklinin zor, yorucu ve eğitilmiş-kendini işine adamış multidisipliner bir takım gerektiren bir süreç olduğuna değinen Doç. Dr. Demir, şunları ifade etti: “Akciğer nakil işlemi geniş bir ekipten oluşur. Ve bu tüm ekip beraber organize olmayı başarmak zorundadır. Eğer bir ayağı eksik olursa o döngü dönmez ve başarı elde edilmesi çok zor olur. Bu ekip yılın her günü, her saat müsait olmalıdır. (24/24 saat – 7/7 gün - 365/365 gün). Kısaca, bu iş başarılı bir ekip çalışmasını gerektirir.”

Nakile uygun hastaların nakil merkezlerine uygun zamanda yönlendirilmesinin de çok önemli olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Demir: “Hastanın nakil işlemine hazırlık aşaması belli bir süreç ister, yeterince tetkik edilmelidir. Özelikle intertisyel fibrozis hastaları çok hızlı kötüleşebiliyor; onun için bu hastalar nakil merkezlerine erken yönlendirilmelidir. Nakil merkezinin başarılı olabilmesi için yıllık olarak belli sayıda akciğer nakli yapması gerekiyor. Eğer yılda beli bir sayıda nakil yapmaz iseniz ekibin ilgisi konstrasyonu bozulur ve merkez kapanmaya gider. Nitekim dünyada her yıl birçok merkez açılıp sonra da kapanıyor.”

Akciğer Naklinde Birebir Hemşire Bakımı Çok Önemli

Akciğer nakil ameliyatında yoğun bakımın önemi, zorlukları ve gerekliliğinden bahseden İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Evren Şentürk ise şu açıklamalarda bulundu: “Akciğer nakli Türkiye’de yeni başlayan bir operasyon. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi bu bakımda bir öncüldü ve sonrasında da devamını getiriyor. Akciğer nakli sonrası tüm hastalar mutlaka yoğun bakıma geliyor. Bu süreçte hastaların iyi bakılması gerekiyor ve bu da birebir hemşire gerekliliğini doğuruyor.”

Akciğer nakil işleminde hastanın tedavisinin tüm birimlerle koordineli bir şekilde yürütüldüğüne dikkat çeken Doç. Dr. Şentürk: “Hem göğüs hastalıkları, hem cerrahi, hem de yoğun bakım birimindeki tüm doktorlar bu işlemi bir ekip olarak yürütmekteyiz. Akciğer nakil ameliyatları, çok yakından takip edilmesi gerekli bir işlem. Her an kötüleşme olabiliyor. Yoğun bakımdan çıktıktan sonra da hastaların tedavileri uzun bir süre kontrol ediliyor; ama yoğun bakım süreci de oldukça zor.”

İlaç Tedavisi Ömür Boyu Sürüyor

Akciğer nakli yapılan hasta ameliyattan sonra önce yoğun bakım ünitesinde ve daha sonra serviste izleniyor. Hastanede kalış süresinin minimum 10 gün olduğunu ve duruma göre uzayabildiğini belirten İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esen Kıyan şunları ifade etti: “Vücudun akciğeri reddetmemesi için ameliyat sonrası immun yanıtı baskılayan ilaçlara başlanıyor ve hasta ömür boyu bu ilaçları kullanmak zorunda. Nakil sonrası immun yanıt baskılandığı için enfeksiyon riski yüksek. Bu nedenle tedaviye bazı özel enfeksiyonların gelişmesini engellemek için koruyucu antibiyotikler de ekleniyor. Bunların da aylarca kullanılması gerekiyor.”

Hem hastanede hem de taburcu olduktan sonraki dönemde enfeksiyonlardan korunmak için ellerin sık sık yıkanmasının, yiyeceklerin temiz olmasının ve iyi yıkanmalarının çok önemli olduğuna değinen Prof. Dr. Kıyan: “Ayrıca uzun dönem takipte her sene grip aşısı yapılması, zatüre aşısı, nezle-grip olanlardan uzak durulması, evcil hayvanlarla yakın temastan kaçınılması gibi genel önlemlerin de uygulanması çok önemli. Tüm önlemlere rağmen yine de enfeksiyon gelişebileceği unutulmamalı” dedi. Prof. Dr. Kıyan konuşmasını şu sözlerle noktaladı: “Nakil sonrası en önemli ve sık karşılaşılan iki problem var. Bunlar takılan akciğerin reddedilmesi (akut rejeksiyon) ve enfeksiyonlar (akciğer ve akciğer dışı). Akut rejeksiyon ilk 6 ay içinde sık görülür ve nakil hastaların büyük bir kısmında ilk bir yılda en az bir rejeksiyon olur. Bu durumda kısa süreli ancak daha yoğun immun sistem baskılayıcı tedaviler uygulanır. Taburculuk sonrası poliklinik kontrolleri ilk 3 ay sıktır. Daha sonra hasta stabil ise bu sıklık azalır. Her poliklinik kontrolünde kan testleri, akciğer fonksiyon testleri ve akciğer grafisi değerlendirilir. Poliklinik dışında hastanın da evde düzenli olarak ateşini, basit solunum aleti ile solunum testini, saturasyonunu, diyabet gelişti ise kan şekerini takip etmesi sağlanmalıdır. Hasta kullandığı tüm ilaçların adını, dozlarını ve yan etkilerini çok iyi bilmelidir. Hastanın kullandığı ilaçlardan bazıları böbrek ve karaciğer başta olmak üzere diğer organlarda sorun yaratabilir. Bazı ilaçlar yüksek tansiyon, şeker hastalığı, kemik erimesi, kan yağlarında artış gibi durumlara neden olabilir. Tüm bu bilgiler hastaya sözlü ve yazılı olarak aktarmalıdır. Hasta canlı aşı yaptırmaması konusunda uyarılmalıdır.”

 “İstanbul Üniversitesi Özverili Çalışanlara Sahip”

İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Başhekimi Prof. Dr. Şükrü Öztürk ise İstanbul Üniversitesi’nin büyük bir özveri ile çalışan öğretim üyesi, hemşire, hasta bakıcı ve hizmetlilere sahip olduğunu belirtti ve şunları ifade etti: “Bütün çalışanlarımız özverili bir şekilde nakil işlemlerini ve diğer sağlık işlemlerini gerçekleştiriyorlar. Bir üniversite hastanesi olarak belki de pozitif ayrımcılık olarak algılanabilecek destek sağlamaktayız. Bu nedenle hemşire desteğinde bir miktar kayırma ya da pozitif destek diyebileceğimiz bir değerlendirmemiz mevcut.”

Hastalar Ameliyat Sonrası Oksijen Bağımlılığından Kurtuluyor

İÜ İstanbul Tıp Fakültesi’nde akciğer nakil ameliyatı geçiren hastalardan Arif Akbulut ameliyat öncesi ve sonrası hayat standartlarını değerlendirdi. Akbulut: “2010 senesinden beri hastayım. Oksijen olmadan hiçbir yere gidemez hale geldim. 25 Ağustos tarihinde nakil ameliyatı geçirdim ve bugün ameliyatın üzerinden 16 gün geçti. Tam 12 gündür oksijen kullanmadan yiyor, içiyor ve gezebiliyorum. Beni ikinci kez hayata döndüren hocalarımıza teşekkür ediyorum” açıklamalarında bulundu.

Hastalardan 20 yaşındaki Cevdet Ağgün ise 27 Mayıs tarihinde nakil ameliyatı geçirdi. Histiositoz hastalığı sebebiyle nakil ameliyatı geçiren Ağgün: “Oksijensiz adım atamaz olmuştum. Ameliyattan sonra 8 gün yoğun bakımda kaldım. Sonrasında ise kısa sürede ayağa kalktım. Şimdi her türlü ihtiyacımı rahatlıkla karşılayabiliyorum. Önümüzdeki dönemde okuluma da devam edebileceğim” şeklinde konuştu.

Fatih Büyükyazıcı ise ameliyatı geçireli neredeyse bir yıl olacak. 10 Ekim 2014 tarihinde nakil ameliyatı geçiren Büyükyazıcı: “Ben burada yaklaşık nakil öncesi 3 ay kadar yattım. Oksijen alıyordum zaten. Yürüyemiyordum. Ayağa kalkamıyordum. Bir tek oksijenle kalkıyordum. Ameliyattan sonra hiçbir kısıtlama kalmadı. Eğitimime de devam edebileceğim. Hocalarıma çok teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.

İÜ Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü


Öne Çıkan Haberler

Yumurta Dondurma Talebi Evlilik Öncesi Artıyor

İÜ’nün Yenilenmesi İçin Onay Verildi

7. DETAE Günleri

Kosova Cumhuriyeti İle İÜ Arasında İş Birliği Protokolü İmzalandı

“Aktopraklık Höyük Arkeopark ve Açıkhava Müzesi” Açıldı

İÜ Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi’ndeydi