Israr ve Kararlılıkla Kurulan Darülfünûn’un Serencamı

İÜ Edebiyat Fakültesinin Kuruluşunun 150. Yılı münasebetiyle İÜ Edebiyat Fakültesi Dekanlığı tarafından düzenlenen Darülfünûn Derslerinin yedincisi gerçekleştirildi. Program Darülfünûn Tarihi: Türk Üniversitesinin Serencamı başlığıyla, Prof. Dr. Emre Dölen ve Prof. Dr. Sevtap Kadıoğlu’nun katılımıyla 7 Mayıs’ta çevrimiçi olarak gerçekleştirildi. 

Prof. Dr. Sevtap Kadıoğlu konuşmalarına kısıtlı bir zamanda Darülfünûn’un tüm yönleriyle ele alınamayacağını, daha çok Darülfünûn’un kuruluşu yolundaki çabalarının üzerinde durulacağını belirterek başladı. 1846 yılı itibariyle Darülfünûn kuruluş hazırlıklarına başlandığını lakin 1863’e kadar herhangi bir faaliyet gerçekleştirilemediğini aktardı. 1863 yılında ilk defa halka açık konferans derslerin verildiğini ifade etti. Bu noktada Ramazan akşamlarında yapılan bu derslerin tıpkı Darülfünûn Dersleri gibi olduğunu, bunun da Darülfünûn’un kuruluşundaki 2. teşebbüs olarak değerlendirildiğini ifade etti. 1870 yılında bundan 150 yıl önce kurulan Darülfünûn bünyesinde Edebiyat Fakültesini teşkil edilmiş olduğunu ve bu da günümüzdeki Edebiyat Fakültesi olduğunu ifade etti. Bu nedenle fakültenin 150. Yılında Edebiyat Fakültesi Dekanının öncülüğünde bu konferans derslerini yaşatmanın mutluluğu içinde olduğunu aktardı.

Kapıya Yüklenen Anlamı Kazanma Süreci Üniversitemizin Tarihinde Saklıdır

Prof. Dr. Kadıoğlu Türkiye’de bir mekânın bir kurumla en iyi özdeşleşen yapısının İstanbul Üniversitesinin tarihi kapısı olduğunu dile getirdi. “Bildiğiniz gibi bu kapı zamanla üniversite kavramının sembolü haline gelmiştir.” Diyerek bu düşünceyi destekledi. Üniversitenin bu kapıya yüklenen anlamı kazanma sürecinin ise üniversitenin tarihi olduğunu aktardı. 

Kurumlara atfedilen önem açısından değerlendirerek, üniversiteyi eğitim öğretim faaliyetleri açısından üniversite yapan üç unsurun arandığını, bunların insan kaynağı, ders araç gereçleri ve mekân olduğunu aktardı. Prof. Dr. Kadıoğlu “Bugün bu sıkıntılı günlerde bir çatı altında buluşmadan da derslerimizi bu şekilde yapabildiğimiz için memnunuz. Ama her ne olursa olsun derslerde, konferans gibi etkinliklerde dinleyicilerimiz, öğrencilerimiz ile buluşacağımız günleri iple çekiyoruz” ifadeleri ile mekânın önemine değindi.
1846 da Darülfünûn’un kuruluş hazırlıkları için yurt dışına öğrencilerin gönderildiğini, ders kitabı oluşturmak için de bir kurum kurulduğunu belirtti. Mekân için de Sultan Ahmet ile Ayasofya arasında kalan bir alan seçildiğini ve aslında modern bilimin öğretilmesi planlanan Darülfünûn binasının da yüzünü batıya dönen bir mimariye sahip olması amacıyla İtalyan bir mimara verilmesinin şaşırtıcı olmadığını aktardı. Binanın o zaman için de bir üniversitenin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde üç katlı, yüz yirmi beş odalı ve gerekli kütüphane ve laboratuvar gibi ortamlara sahip olduğunu, bunun da o dönemin kurucu ve yöneticilerinin Darülfünûn’a atfettiği önemi gösterdiğini dile getirdi. Prof. Dr. Kadıoğlu, binanın tamamlanmasının uzun sürmesinin sonucunda bu önemin nispeten azaldığına dair de yorumların bulunduğunu ekledi. Prof. Dr. Kadıoğlu buna emsal olarak da kuruluşunu tamamlamadan binanın Maliye Nezaretine dönüştürülmesini gösterdi. 

“Sessizce Savaşa Giden Öğrencilerini Beklemiştir”

Prof. Dr. Kadıoğlu, İÜ için önemli mekânlardan birinin de 1942’de yanmasına kadar, bugünün Fen ve Edebiyat Fakültesinin yerinde olan Zeynep Hanım Konağı olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Kadıoğlu “Zeynep Hanım konağı akademik faaliyetlerinin yanında çok sayıda toplumsal ve siyasi olaya da sahne olmuştur.” Diyerek konağın tarih bilincindeki yerine de vurgu yaptı. Prof. Dr. Kadıoğlu, bu tarihsel olaylardan birinin de kadınların yükseköğretime gelişi olduğunu hatırlattı. Prof. Dr. Kadıoğlu “Zeynep Hanım Konağı 1.Dünya Savaşı ve Millî Mücadele gibi dönemlerde de sessizce savaşa giden öğrencilerini beklemiştir” sözleriyle de tarihteki yerine atıfta bulundu. 

“Yıllarca bir imparatorluğun geleceğine yön verilen bir binada artık eğitime yön verilecektir.”

Prof. Dr. Kadıoğlu, “Cumhuriyet Döneminde ise Darülfünûn en az Zeynep Hanım Konağı kadar önemli bir mekâna daha sahip olmuştur.” Diyerek, Osmanlı döneminde Harbiye Nezareti olarak kullanılan, bugünün Rektörlük Binasını işaret etti. Cumhuriyetin ilanı ile 1924 yılında bu bina bakanlıkların da Ankara’ya taşınması ile Darülfünûn’a tahsis edildiğini hatırlattı. Prof. Dr. Kadıoğlu, “Bu durum Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet Hükümetinin de bu kuruma verdiği önemi göstermiştir.” Dedi. Prof. Dr. Kadıoğlu “Yıllarca bir imparatorluğun geleceğine yön verilen bir binada artık eğitime yön verilecektir” sözleriyle bu durumun önemine vurgu yaptı. 

Başarısızlık Değil, Israr, Kararlılık ve Mücadele

Prof. Dr. Kadıoğlu, Darülfünûn kuruluşunda da “başarısız” olarak nitelendirmeye eğilimli olunan girişimler için dönemin şartlarının getirileri olduğunu, dönemin bilim insanlarının, aydınlarının ve devlet adamlarının ısrarları ve çabalarıyla tekrarlandığını aktardı. Netice olarak da Cumhuriyetin ilk on yılının ilk ve tek üniversitesi olmasıyla da günümüzdeki konumuyla da aslında başarılı bir sonuç elde edildiğini ifade etti. Tarihe bakıldığında Cumhuriyet Döneminde de Osmanlıda da kurum ve kuruluşların gerçekleşmesinin zaman aldığını gördüklerini aktarırken, 2. Dünya Savaşı sorası hazırlıkları başlayıp 1963 yılında kurulan TÜBİTAK’ı örnek gösterdi. Prof. Dr. Kadıoğlu, “Bu sebeplerle bu teşebbüsleri “başarısızlık” değil, ısrar, kararlılık ve olumsuz durumlarda da yılmamak olarak değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum” Dedi. Bu kurumların kuruluşunda bu değerlerin önemli noktalar olduğunun altını çizdi. 

“Büyük Olaylar Basit Buluşlarla Ortaya Çıkar”

Ardından sözü alan Prof. Dr. Emre Dölen konuşmalarına, bu kadar insanın bir araya getirerek kıymetli projeleri gerçekleştirmesine zemin hazırlayan herkesi ve tüm fakülteyi kutlayarak başladı. Prof. Dr. Dölen, bir okulun kurulmasının sebebinin okula ve okulun yetiştireceği insanlara talep duyulması olduğunu ifade etti. Taleple birlikte gelişen eğitim, toplumsal dönüşüm ve akabinde üniversite ihtiyacını anlattı. Ardından orta çağda yaşanan tarımsal devrimin bilim devrimindeki rolünü anlatırken “Büyük olaylar basit buluşlarla ortaya çıkar” sözlerini kullandı. 

“On Bir, On İki Sene Sonra Mezun Veriliyordu”

Prof. Dr. Dölen “Medresenin amacı zannedildiğinin aksine din adamı yetiştirmek değil, devlet adamı yetiştirmektir” diyerek, medresenin devletin ihtiyaç duyduğu elemanları yetiştiren bir kurum olduğunu aktardı. Prof. Dr. Dölen ilerleyen dönemde Osmanlının Batının teknolojisinin gerisinde kaldığını fark etmesiyle 18. yüzyılda kendisini yenileme yönelimine geçtiğini belirtti. Prof. Dr. Dölen, orduya idareci, doktor, mühendis yetiştirmek için zamanla fakültelerin açıldığını anlattı. Buradaki amacın da ordunun 1. Dereceden ihtiyaçların karşılanmasıyla ordunun çağdaşlaştırılması olduğunu ifade etti. Zaman içinde bu okullar şekil değiştirseler de varlıklarını devam ettirdiklerini söyledi. Prof. Dr. Dölen, 19.yyda yüksekokul varken, orta öğretimin verilmemiş olmasının yarattığı sıkıntıları anlattı. Yüksekokula girenlerin okuma yazma seviyesinde eğitime sahip olmaları sebebiyle önce orta öğretim verildiğini, bu yüzden de on bir, on iki sene sonra bu okulların mezun verebildiğini aktardı. Prof. Dr. Dölen Bunun ardından yüksekokulların kendi orta öğretim kurumlarını açtığından bahsetti. Prof. Dr. Dölen, Darülfünûn’a neden Darülfünûn isminin verildiği konusunda da; kuruluşunda ilim denildiğinde İslami ilimler anlaşıldığı için “fünûn” yani fen kelimesinin eklendiğini ifade etti.

Prof. Dr. Dölen, 13 Ocak 1863 de ilk defa kimyager Derviş Paşanın ders verdiğini, halkla açık ve akşamları dersler verildiğini ve çok büyük bir ilgi ile dört yüz beş yüz kişinin bulunduğu dersler olduğunu aktardı. Prof. Dr. Dölen ’in de eğitim için Avrupa’ya gönderilen ilk öğrencilerden olduğunu ve İngiltere’deki tahsilinin ardından kimyager olarak anılsa da aslında maden mühendisi olduğunu belirtti. Programın devamında 2. meşrutiyetin Darülfünûn’a neler getirdiği, ne gibi dönüşümler yaşandığı, ilginin azalışının ardından Darülfünûn’a ara verildiği ve 1900 itibariyle Darülfünûn-u Şahane’nin kuruluşu üzerinde duruldu. Darülfünûn’un İstanbul Üniversitesi’ne dönüşümü, tarihin içindeki yeri ve yapılan gelişmeler, dönüşümler ve tüm serencamı detayları ile incelendi. 

Programın ilerisinde İÜ Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hayati Develi söz aldı. Yeni ve uluslararası anlamda kurulmuş olan İstanbul Üniversitesi Yayınlarından ve açılması planlanan sergiden bahsetti. “Bu vesile ile Emre Hocaya teşekkür ediyorum. 5 ciltten oluşan bilgileri burada bir buçuk saatlik bir zaman diliminde izleyenlere aktarmaya çalıştı. Çok yoğun bir program oldu” ifadelerini kullandı. Orta öğretimde olan eğitim problemlerinin günümüzde de hala devam ettiğine değindi.

İzleyicilerin sorularının yanıtlanmasının ardından Darülfünûn Dersleri’nin yedincisi son buldu. 

Haber: Rana Genç​

İÜ Kurumsal İletişim Koordinatörlüğü


Öne Çıkan Haberler

dijitalleşme teknik dijital-yerliler lojistik

Dijital Yeterlilikleri Yüksek İnsanların Rahatça İş Bulabileceği Bir Dönem Geliyor

patent buluş COVID-19 lisans

“Patent Buluşun Tapusudur”

ders türk rus

Türk ve Rus İlişkilerine Tarihsel Bir Bakış: Türk Düşüncesi - Rus Düşüncesi

anemi akdeniz-anemisi talasemi kan-bağışı

Prof. Dr. Zeynep Karakaş: “Talasemi Önlenebilir Bir Hastalıktır”

anket uzaktan-eğitim COVID-19

Uzaktan Eğitimde Hızlıca Hayata Geçirilen Uygulamalar Memnuniyetle Karşılandı

osmanlı ramazan edebiyat

Eskinin ve Yeninin Söylemleri Arasında Edebiyatımızda Ramazan Algısı