Heykeltraşların Kenti: Perge
(Yazan: Murat Kale, “Heykeltraşların Kenti: Perge”, İstanbul Üniversitesi Bilim Kültür ve Sanat Dergisi, Sayı:7, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü, Yıl:2011, s:30-39)
Yazının yer aldığı dergiyi okumak için tıklayın:
http://iudergi.istanbul.edu.tr/s7/index.html
Türkiye’nin klasik arkeoloji alanında en köklü kazısı olan Perge Kazıları, 65 yılı geride bıraktı. Heykelleriyle dünya çapında ünlü olan Perge’yi, Kazı Başkanı Prof. Dr. Haluk Abbasoğlu ile konuştuk.
Perge kazıları ne zaman başladı?
Hocamız Ord. Prof. Dr. Arif Mü¬fid Mansel, Perge’ye ilk kez 1943 yı¬lında gider. Türk Tarih Kurumu’na bir rapor yazar ve Perge’de çalışma yapıl¬ması gerektiğini belirtir. Türk Tarih Kuru¬mu da bunu kabul eder. Ord. Prof. Dr. Arif Müfid Mansel, Perge’de ilk kazmayı 1946 yılında vurdu ve bu bölgede çok önemli çalışmalara imza attı. Türk üniversiteleri içinde ilk arkeoloji araştırma merkezi ola¬rak 1954 yılında Antalya bölgesinde, İstan¬bul Üniversitesi Antalya Bölgesi Arkeoloji Araştırmaları İstasyonu kuruldu. O zaman¬ki adı istasyondu. Sonradan, bu araştırma istasyonu Antalya Bölgesi Arkeoloji Araş¬tırmaları Merkezi adını alarak bir enstitü gibi çalıştı. 1975 yılında hocamız vefat etti. Bunun üzerine Prof. Dr. Jale İnan başkan¬lığı devraldı ve 1987’ye kadar bu görevi sürdürdü. 1988’den itibaren kazı başkanlığı görevini ben yürütüyorum. Bu kazının 3. başkanı olarak Perge’de çalışmaktan büyük onur duyuyorum.
2011’de 51. kazı sezonu gerçekleştiril¬di. Bu, Türkiye’de bir üniversitenin klasik arkeoloji alanında yaptığı en uzun soluklu Türk kazısıdır. “65 Yılda 50 Kazı Sezo¬nu” konusuyla iki sempozyum ve sergi düzenledik. Biri 19 Mart 2011 tarihinde Antalya’da, Suna-İnan Kıraç Vakfı Akde¬niz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü’nde, diğeri ise 17 Mayıs 2011 tarihinde İs¬tanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde gerçekleştirildi. Çok büyük ilgiyle izlendi. Bunun sonucunda aldığımız davet üzerine sergiyi Ekim ve Kasım aylarında ABD’ye götürecek, 5 ayrı kentte açacağız.
Perge Kazıları’nın önemi nedir?
Tarihçilerin bildirdiklerine göre Yunanistan’ın çeşitli kentlerinden gelen Troya Savaşı’nın galip komutanları, buraya yerleşirler. Bu nedenle buraya “Tüm Kabi¬leler Ülkesi” anlamına gelen Pamphylia adı verilir. Bu bölgede bağımsız şehir devletleri kurulur. Bunlardan birisi Perge, diğerleri Side, Sillyon ve Aspendos’tur. Kısa süre öncesine kadar Perge’nin MÖ 1200’lerde kurulduğu kabul ediliyordu. Çünkü He¬lenistik Dönem’de burada bir kentleşme olduğunu biliyoruz ve buna birinci parlak dönem diyoruz. İkinci parlak dönem, MS 1-2. yüzyıllarda yaşanan Roma Dönemi. Roma İmparatorluk Dönem’inde artık Ak¬deniz bir Roma gölü hâline geliyor, hiç savaş olmuyor ve bayındırlık faaliyetleri artıyor. Perge ve Pergeliler zenginleşiyor ve kentte çok görkemli yapılar inşa ediyor¬lar. MS 3. yüzyılın ortasında fakirleşmeye başlıyorlar ve MS 5. yy.da tekrar bir parlak dönem yaşıyorlar.
Benim kazı başkanı olarak görev yap¬maya başladığım yıllarda çok önemli bir belge elde edildi. Anadolu’nun ortasında Hititler’in başkenti Boğazköy (Hattuşaş)’de bronz bir tablet bulundu. Bu bronz tablet, kabaca Konya bölgesi ve civarını kapsayan Tarhuntassa Ülkesi Kralı Kurunta ile Hitit Kralı 4. Tuthaliya arasında yapılan bir sınır anlaşmasını belgelemektedir. Buna göre Tarhuntassa Ülkesi’nin batı sınırı, Kasta¬raya nehri üzerindeki Parha kentidir. Dil bilimciler Kastaraya’yı antik Kestros, bu¬günkü Aksu; Parha’yı da Perge olarak açık¬ladılar. Bu belge, MÖ 14. yüzyıla tarihlen-mektedir. Kentin kuruluşuyla ilgili bizim bilgilerimiz ise MÖ 12. yüzyıla dayanıyor¬du. Böylece, MÖ 12 yy.dan iki yüzyıl önce bu bölgede Parha diye bir kentin varlığı söz konusuydu. Biz bunu araştırdık ve um¬madığımız kadar önemli bir sonuca ulaştık.
Ulaştığımız sonuçlar MÖ 4225’e kadar gitti. Perge Akropolisi’nde Kalkolitik Çağ, Tunç Çağı ve Demir Çağı’na ait yerleşimin var olduğu kanıtlandı. Dolayısıyla Perge’nin önemi şu: Antalya (Pamphylia) düzlüğünde yerleşimin MÖ 5. bin yıl sonunda da ol¬duğunu keşfettik. Troya Savaşı’nın galip komutanları buraya gelmeden önce, burada yaşayanlar vardı. Zaten Perge’nin, Side’nin ve Aspendos’un adı Eski Yunanca değil. Bölgede daha önce yaşamış yerli halkın di¬linde isimler bunlar. Böylece bu arkeolojik olarak da kanıtlanmış oldu.
Perge’nin ikinci önemi, buranın bir hey¬keltıraş atölyesi olmasıdır. Bugün Antalya Müzesi’ne giderseniz eserlerin çoğunluğu¬nun Perge buluntusu olduğunu görürsü¬nüz. Bu heykel ve lahitler nitelikli işçiliğiyle dünya çapında üne sahiptir. Lahitlerin bir kısmı Atina, bir kısmı Afyon, bir kısmı da Marmara Adası mermerinden yapılmıştır. Bunun yanında yerel kireç taşından yapılan lahitler de var. Bu husus, o dönemde bir ticaretin varlığını göstermektedir. Bu tica¬ret, Aksu Nehri’ndeki kentin nehir limanı vasıtasıyla gerçekleşiyordu.
Perge buluntuları arasında ilk aklınıza gelen eser hangisi?
Hepsi çok önemli eserler. Sadece mer¬merler değil, mesela bronz kabartmalar var. İlk defa 2010 yılında 2 tane bronz kabartma bulduk. Bunun dışında mesela bir dansöz heykeli var ki olağanüstü işçiliğe sahip. İki renkli mermerden yapılmış. Teni beyaz, giysisi koyu renk mermerden yapılmış. Ay-rıca birçok imparatorun, imparatoriçenin, tanrı ve tanrıçanın heykelleri de var.
Perge’deki mimari eserler hakkında bilgi verebilir misiniz?
Kent, olağanüstü mimariyle donatılmış, gelişmiş bir şehircilik örneği göstermek¬tedir. Kentin surları dışında 9 bin kişilik tiyatro ve stadyonu var. Tiyatronun sahne binası 3 tane frizle süslenmiştir. En alttaki frizde Dionysos’un doğumu ve yaşamı an¬latılmaktadır. Diğer iki frizde Gigantlar’la ve Kentauroslar’la mücadele sahneleri yer alır. Bunlardan Dionysos frizi yerinde ve hâlâ orijinal şekilde korunmaktadır. Ken¬tin iki tane hamamı, bir tane pazar yeri (macellum) mevcut. Kenti, kuzey-güney ve doğu-batı doğrultusunda kateden iki anıtsal sütunlu bir caddesi var. Dört tane anıtsal çeşmesi mevcut. Bu anıtsal çeşmeler imparatorların adına inşa edilmiş. Bir tanesi İmparator Hadrianus, diğer ikisi Septimius Severus adına yaptırılmış.
Bunların dışında Perge’nin en önemli özelliklerinden bir diğeri de MS 2. yy. ba¬şında kentin idarecisinin kadın olması. Adı Plancia Magna. Bu kadın, hem kentin ida¬recisi hem de Tanrıça Artemis’in baş rahi¬besi. Aynı zamanda imparator kültü baş ra¬hibesi. Biliyorsunuz; Anadolu’da kadın çok önemlidir. Esasında Anadolu anaerkil bir toplumdur. Neolitik Dönem’den beri iri göğüslü ve iri kalçalı ana tanrıça heykelleri, doğurganlığı ve bereketi simgeler. Sonra bu Kybele’ye dönüşmüştür. Perge’de MS 2. yy. başında bir kadın yönetici olması Anadolu için çok önemlidir.
Bu yıl ne tür çalışmalar yaptınız?
Bu yıl Perge’de daha çok onarıma ve korumaya yönelik çalışmalar yaptık. Zep¬linle hava fotoğrafları çektik. İki alanda, tiyatroda ve mezarlığın kamulaştırılmış parselinde jeoradar ile toprak altını araş-tırdık. Sütunlu caddenin batıya doğru uzanan tarafında kazılar devam ediyor.
Onun dışında son yıllarda yaptığımız önemli bir çalışma daha var. Kültür Bi¬lincini Geliştirme Vakfı’yla beraber “Bir Sütun da Sen Dik” kampanyası başlattık. 2500 TL bağışlayan kişi adına bir sütunu ayağa kaldırıyoruz ve altına da “Bu sütun şu kişinin katkılarıyla ayağa kaldırılmıştır” yazan bir plaket koyuyoruz. Bu adet antik çağda da vardı. Kentin zenginleri, ileri ge¬lenleri kente bağışta bulunur, kent de onun ismini yazıtlı mermer kaideler üzerinde yükselen heykellerle ölümsüzleştirirdi. Bu¬güne kadar yaklaşık 90 sütunu bu şekilde, devletten hiç yardım almadan, bağışlarla ayağa kaldırdık.
Örneğin geçen yıl bir kişi evlilik he¬diyesi olarak eşine bir sütun hediye etti. Böyle olunca Perge bir sütun cenneti oldu. Sütunlu caddenin önemli bir kısmı ayağa kalkmış durumda. Geçen sene Sayın Bakan Ertuğrul Günay’ın teşvikiyle bazı oteller de bağışta bulundu. Bu yıl da ITM turizm rehberleri aralarında para toplamışlar ve 25 sütun için bağışta bulundular.
Perge, arkeoloji alanında bir okuldur. Perge, bugüne kadar 15 tane doktora tezi, 20’nin üzerinde yüksek lisans, 5-6 doçent¬lik ve profesörlük takdim tezi çıkarmış bir kazı alanıdır. Bu nedenle bilimsel açıdan çok önemlidir. İstanbul Üniversitesi Arke¬oloji Bölümü ve Klasik Arkeoloji Ana Bilim Dalı’nın dünya çapında bir ünü var. Arif Müfid Mansel Hoca’nın izinden yürümeye çalışıyoruz. Bizden sonra da daha ileriye gidecektir, bundan eminim.
PROF. DR. HALUK ABBASOĞLU
1943’de İskenderun’da doğdu. 1960 yılında İstanbul Erkek Lisesi’nden mezun oldu. Lisans eğitimini 1960-1965 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Bölümü’nde tamamladı. 1965-1968 yılları arasında Almanya’daki Marburg ve Heidelberg Üniversiteleri Klasik Arkeoloji Bölümlerinde bulundu. 1978 yılında İÜ Edebiyat Fakültesi’nde doktorasını tamamladı. l970 yılında İÜ Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Kürsüsü’nde asistan olarak çalışmaya başladı. 1983 yılında doçent, 1989 yılında profesör oldu. 1990-1991 yıllarında Almanya’daki Justus- Liebig-Universität Giessen’de misafir profesör olarak bulundu. 2010 yılında emekli oldu. 1983-2010 yılları arasında İÜ Edebiyat Fakültesi Antalya Bölgesi Arkeoloji Araştırmaları Merkezi Müdürlüğü yaptı. 2000-2007 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Senatörü oldu.1985 yılından bu yana T.C. Kültür Bakanlığı Perge Kazısı Başkanı’dır. Çok sayıda makalesi olan Prof. Dr. Abbasoğlu’nun “Perge Roma Devri Mimarisinde Arşitravların Soffit Bezemeleri-Tipolojik Yönden Bir İnceleme” (TTK, 1994) adlı bir kitabı bulunmaktadır. Ayrıca W.Martini ile birlikte “Die Akropolis von Perge, Survey und Sondagen 1994-1997” (2003) adlı kitabın editörlüğünü yapmıştır.
Öne Çıkan Haberler
Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Rektörü, İÜ Rektörü Prof. Dr. Yunus Söylet’i Ziyaret Etti
İstanbul Üniversitesi Şişli Musiki Derneği Türk Sanat Müziği Konseri’ne Ev Sahipliği Yaptı
1. Ulusal Kıyı Bölgelerinde Çevre Kirliliği ve Kontrolü Sempozyumu
Buz Hokeyi Bayan Takımımız İstanbul Birincisi
İÜ Futsal Takımı Kaptanı Burak Işıkay, Türkiye Futsal Milli Takımı’na Çağrıldı
İÜ Dil Merkezi Öğrencilerİ AB Bakanı Egemen Bağışı Ziyaret Etti