“Fatih Dönemi’nde İstanbul’un İmarı ve Mimarlık Ortamı” Sempozyumu Gerçekleşti

İstanbul Üniversitesi (İÜ) Mimarlık Fakültesi ve Edebiyat Fakültesi’nin işbirliğiyle düzenlenen “Fatih Dönemi’nde İstanbul’un İmarı ve Mimarlık Ortamı” Sempozyumu 26 Mayıs Çarşamba günü yapıldı.

“Fatih Dönemi’nde İstanbul’un İmarı ve Mimarlık Ortamı” sempozyumunun açılış konuşmasını yapan Prof. Dr. Mahmut Ak, Roma İmparatoru I. Konstantin tarafından 11 Mayıs 330 tarihinde imparatorluğun yeni başkenti olarak seçilen ve o günden itibaren de büyük bir gelişme gösteren İstanbul’un pek çok yönden önemli bir merkez olduğunu anlattı. İstanbul’un Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesiyle Ortodoks mezhebini benimsemiş olan Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti olduğunu aktaran Prof. Dr. Ak, böylece bütün Hristiyanların yanında özellikle Ortodokslar için önemli bir dini merkez haline geldiğini belirtti. Şehir olarak gelişmesini sürdüren İstanbul’da güvenlik ve savunma ihtiyacının ön plana çıkmasıyla Doğu Roma İmparatoru II. Theodosios tarafından surlarla çevrildiğini bildiren Prof. Dr. Ak, Ortaçağın en güçlü savunma hattı olarak yapılmış olan İstanbul Surları’nın Kara, Haliç ve Marmara surları olmak üzere üç kısımdan meydana geldiğini aktardı

İstanbul’u ele geçirmenin önemine değinen Prof. Dr. Ak, “İstanbul’u ele geçirmek, dünya siyasetinde söz sahibi olmak isteyen çeşitli milletlerden birçok hükümdar için vazgeçilmez bir arzu haline dönüşmüştü. Batı Hun Devleti hükümdarı Attila’dan, Rus ve Macarlara kadar birçok girişim gerçekleşmişti ve hepsi de yenilgiyle sonuçlanmıştı. Bunun yanısıra, Müslümanlar için de Hz. Peygamberin İstanbul’un alınması gerektiğine dair teşvik edici sözü ile fethedilmesi için yarışılan dini bir amaç halini almıştı. Hz. Osman’dan Emevi Halifesi Muaviye ve Velid’e kadar kuşatmalar yapıldıysa da İstanbul fethedilememiştir” şeklinde konuşmaya devam etti. İslam ordularının Türklerin Müslümanlığı kabulünden sonra yeni bir güç kazanarak İstanbul yönündeki ilerleyişini daha yoğun şekilde sürdürdüğünü bildiren Prof. Dr. Ak, Anadolu Selçukluları zamanında Türklerin, İstanbul için önemli bir baskı merkezi olan İznik’e kadar ilerlediklerini ve etkilerini Üsküdar’a kadar yaydığını aktardı.

“İstanbul Kurulduğu İlk Dönemden İtibaren Osmanlılar İçin Mutlak ve Tek Hedefti”

İstanbul’un kurulduğu ilk dönemlerden itibaren Osmanlılar için de mutlak ve tek hedef olduğuna değinen Prof. Dr. Ak, İstanbul’a karşı ilk Osmanlı askeri harekatının önce 1359 yılında gerçekleştiğini kaydetti. Anlaşmayla sonuçlanan bu girişimden sonra ilk ciddi kuşatmanınsa Yıldırım Bayezid tarafından yapıldığını anlatan Prof. Dr. Ak, II. Murad’ın hükümdarlığının ikinci yılında büyük bir ordu ile surların çok yakınına gelerek şehri bizzat kuşattığına ancak karadaki askeri üstünlüğüne rağmen o sırada deniz kuvvetlerinin yetersiz oluşu ve amcası Şehzade Mustafa’nın isyanı dolayısıyla başarılı olmadığını belirtti.

II. Mehmed’in başlatmayı düşündüğü İstanbul’un fethi hazırları için Osmanlı Devleti’nin komşularıyla genel bir barış dönemine girmeyi tasarladığını anlatan Prof. Dr. Mahmut Ak, babası Sultan Murad’ın İstanbul Boğazı’nı geçerken karşılaştığı zorluklardan ve Karaman seferi dönüşünde kendisinin de bizzat yaşadığı sıkıntılar dolayısıyla, Anadolu ve Rumeli’de bulunan Osmanlı toprakları arasındaki ulaşım ve güvenliği sağlamak yanında özellikle İstanbul’un fethini kolaylaştırmak düşüncesiyle İstanbul Boğazı’nı kontrol altına alacak yeni girişimlerde bulunduğunu belirtti. Bu amaçla Şubat 1452’de Veziriazam Çandarlı Halil Paşa’yı Anadolu Hisarı’nın karşısında bulunan yere Boğazkesen olarak da anılan Rumelihisarı’nı yapmakla görevlendirdiğini söyleyen Prof. Dr. Ak, Mimar Musilihiddin’in planlarına göre başlatılan hisar inşa çalışmalarının kısa bir süre içerisinde sonuçlandırılabilmesi için değişik noktalarda farklı paşalar tarafından eş zamanlı olarak sürdürülen bir çalışma programını benimsediğini bildirdi. Rumelihisarı’nın St. Michel Kilisesi harabesi üzerine yapılmaya başlandığına değinen Prof. Dr. Ak, gerekli taşların buradan ve civardaki diğer harabelerden sağlandığını, aynı zamanda kireç ocaklarında gerekli kireçlerin hazırlandığını ve kullanılacak olan kerestelerin de İzmit ve Karadeniz Ereğlisi’nden sağlandığını söyledi. Prof. Dr. Mahmut Ak Ağustos 1452’de Rumelihisarı’nın duvarları çok kalın, kuleleri kurşunla örtülü, denizin ortasına hatta bir kısmı karşı sahile gülle atacak büyüklükte toplar yerleştirilmişti bir şekilde bitirildiğini kaydetti.

“Edirne’de Hazırlanan ve “Vasiliki (Şahi)” Denilen Büyük Top 2 Ayda İstanbul’a Getirilebildi”

1453 yılında Mimar Muslihiddin ve Saruca ile sonradan Osmanlı hizmetine giren Macar asıllı Urban yönetiminde Edirne’de, düşünülen İstanbul kuşatmasında kullanılacak çeşitli büyüklükte topların hazırlanmaya başlandığını aktaran Prof. Dr. Ak, “Bu çalışmalar sürerken top ustası Urban, bu hazırlananlardan daha büyük topların da yapılabileceğini, ancak bunun için gerekli malzemenin sağlanması gerektiğini belirtti. Top hazırlığına önem veren padişah bu istenilenleri sağlamayı bizzat üstlendi ve böylece çeşitli büyüklüklerde toplardan oluşan büyük bir ‘top parkı’ oluşturulmuş oldu. Padişahın şahsi gayretleriyle kuşatmayı daha da kolaylaştırmak üzere şehrin ayrıntılı planları yapılarak hücum noktaları ile güçlü surları geçebilmek için açılacak ‘lağım’ (tünel) yerleri tespit edildi” şeklinde ifadelere yer verdi. Edirne’de hazırlanan ve “Vasiliki (Şahi)” denilen büyük topun, 26 Şubat 1453’te İstanbul’a götürülmek üzere yola çıkarıldığını belirten Prof. Dr. Ak, topun yol boyunca altmış mandanın çektiği otuz araba ile taşınırken yoldan çıkmasını engellemek üzere iki tarafında iki biner kişinin bulunduğunu belirtti. Prof. Dr. Ak sözlerine “Ayrıca yolları geçişe hazır hale getirmek ve gerekli yerlerde köprü yapmak üzere elli usta ile iki yüz işçi daha ileride çalışmaktaydı. Zor ve zahmetli bir yolculuktan sonra bu büyük top iki ayda ancak İstanbul’a getirilebildi” şeklinde devam etti.

“Fatih Sultan Mehmed İstanbul’daki Resmi Bina ve Mabetleri Kendi Güvencesine Aldı”

İstanbul’un fethinin hangi aşamalardan nasıl gerçekleştiğini anlatan Prof. Dr. Ak, surları aşmanın ne kadar zor olduğundan bahsederek şehri genel bir hücumun yol açacağı tahribattan da kurtarmak üzere barış yolu ile ele geçirmeyi amaçlayarak çok kez elçi gönderildiğini de aktardı. Kuşatmanın başarıyla sonuçlanmasından sonra Fatih Sultan Mehmed’in atı üzerinde Topkapı’dan şehre girerek Ayasofya’ya gittiğini anlatan Prof. Dr. Ak, burada korku ve gelecek endişesi içerisinden kalan halka padişahın mal ve canlarının güven altında bulunduğunu, hiçbir şekilde korku ve endişe duymamaları gerektiğini belirten bir zafer konuşması yaptığını sözlerine ekledi. Prof. Dr. Ak, Fatih Sultan Mehmed’in genel hücumdan önce toplanan son Divanda da söylediği gibi şehrin resmi bina ve mabetlerinin kendi şahsi güvencesi altında olduğunu bir daha belirterek bu tarihi mirası muhtemelen zarar ve taşkınlıklardan koruduğunu anlattı. İstanbul’un Müslümanlar tarafından fethinin bir sembolü olması için de Ayasofya’da bir müezzine ezan okutularak şehrin en büyük mabedinin camiye çevrildiğinden bahseden Prof. Dr. Ak, Fatih Sultan Mehmed’in fetihten sonraki ilk Cuma namazının da burada kılınabilmesini sağlamak için bina çevresinde gerekli değişiklerin yapılmasına talimat verdiğini bildirdi.

Prof. Dr. Mahmut Ak, Fatih Sultan Mehmed’in savaş halinden sonra şehirde bir süre daha kalarak fetih günü zorunlu olarak izin verilen yağma dolayısıyla başta surları olmak üzere Galata’yı da içine alacak şekilde şehrin tahrip olan yerlerinin imarı için geniş çaplı bir çalışma başlattığını belirtti. Latin istilasından itibaren şehrin yaşadığı birçok olumsuzluklar sebebiyle ekonomik açıdan olduğu gibi mimari bakımdan da çok gerilemiş olduğunu anlatan Prof. Dr. Ak, “Fatih şehre girdiğinde ikametine tahsis edilebilecek bakımlı bir resmi bina bile yoktu. Zorunlu olarak, bir saraydan çok bakımsız bir malikaneyi andıran imparatorun sarayına yerleşmişti. Genel anlamda şehri yaşanılabilir ve cazip bir iskân merkezi haline getirecek atamaları yapıp, gerekli talimatları verdi. İstanbul’da devletin büyüklüğünü göstermek ve uzun süreli ikametlerde kullanmak üzere büyük saraylar yapma geleneği başlatıldı. İlk faaliyet olarak, fethi takip eden yılda bugünkü İstanbul Üniversitesi merkez kampüsü civarında bulunan ancak günümüze ulaşmayan ilk saray (Saray-ı Atik) inşa edildi” şeklinde sözlerine devam etti.

Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u her anlamda kalkındırmak için çeşitli girişimlerde bulunduğunu aktaran Prof. Dr. Ak, şehirdeki ticari hareketliliği daha da canlandırmak ve İstanbul’u gerçek manada bir ticaret merkezi yapmak için ticari hareketliliğini bugün de koruyan Büyük Bedesten’i (Kapalıçarşı) yapıldığını belirtti. Bir sonraki faaliyetleriyse İstanbul’da kuşatmalar dolayısıyla önemli bir tarihi iz bırakmış olan Eyüb Sultan’ın yerinin bulunmasıyla Eyüb ve Şeyh Ebülvefâ Câmileri’nin izlediğini söyleyen Prof. Dr. Ak bu çalışmaların arasında önemli bir yere sahip olan ve sekiz yılda tamamlanarak kendi ismini şehirle birlikte yaşatacak olan cami, medrese ve diğer müştemilatıyla birlikte Fatih Külliyesinin inşasıdır.

Dinî mimarî alanında Fatih döneminde sadece padişahın şahsî teşebbüsleriyle eserler meydana getirilmediğini, devrin devlet adamlarının da şehrin panoramasını geliştirmeye yönelik katkılarını sunduğunu, hattâ bu çalışmaları bizzat Fatih’in teşvik ettiğini belirten Prof. Dr. Ak, İstanbul boğazındaki fenerlerle ve Çanakkale boğazındaki Kal‘a-i Sultâniye ve Kilidülbahr adını taşıyan karşılıklı iki kale inşa ettirilmesi stratejik atılım olarak tarihte yerini aldığını söyledi.

“Fatih Dönemi ve Onu Takip Eden Yıllarda İstanbul’un Gelişmesi Durmaksızın Devam Ettirildi”

“Bu imar faaliyetleri sırasında tabii ki şehrin geliştirilmesi, bu politikaların benimsenmesi ve bu politikaları geliştirecek insanların görevlendirilmesi yanında hiç şüphesiz şehir hayatının devamı için de insan unsuru ön plâna çıkmaktadır.” şeklinde sözlerine devam eden Prof. Dr. Mahmut Ak, Fatih Dönemi İstanbul’un haritasını çıkaracak şekilde iki önemli çalışma bulunduğunu aktardı. Bunların Ali Sami Ülgen’in Constantinople, During the Era of Mohammed the Conqueror ile Ekrem Hakkı Ayverdi’nin Fatih Devri Sonlarında İstanbul Mahalleleri, Şehrin İskânı ve Nüfusu çalışmaları olduğunu bildirdi. Fatih dönemi ve onu takip eden yıllarda İstanbul’un gelişmesi durmaksızın hızla devam ettirildiğini anlatan Prof. Dr. Ak, İstanbul’un “şehirlerin tâcı” derecesine ulaştığını hatta Selanikî’nin eserinde yer verildiğine göre İstanbul’daki imar faaliyetlerinin ve refah artırıcı tedbirlerin şehirdeki sosyal ve ekonomik hayat için risk taşıdığı dahi Kanunî zamanında idarecileri meşgul ettiğini belirtti.

Bu konunun önemine değinerek aktarılacak nice kıymetli bilginin mevcut olduğunu bildiren Prof. Dr. Ak, buna vesile olacak olan bu sempozyumun gerçekleşmesini sağlayan İstanbul Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kutgün Eyüpgiller’e, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hayati Develi’ye, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Osmanlı Müesseseleri ve Medeniyeti Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Zeynep Tarım’a, sempozyum ekibine ve katılımcılara teşekkürlerini sunarak sözlerini noktaladı.

​Prof. Dr. Mahmut Ak’ın ardından açılış konuşmasını yapan İÜ Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kutgün Eyüpgiller, İstanbul Üniversitesi’ne bağlı Edebiyat Fakültesi ve Mimarlık Fakültelerinin işbirliğiyle düzenlenen bu sempozyumun öneminden bahsetti. Köklerinin İstanbul’un Fethine uzanan İÜ’nün en eski ve genç fakültesiyle bu etkinliği düzenlemenin anlamlı olduğunu belirten Prof. Dr. Eyüpgiller, sempozyumun Fatih Sultan Mehmed dönemi İstanbul’u farklı yönleriyle ele almayı hedeflediğini aktardı. Prof. Dr. Eyüpgiller sempozyumun düzenlenmesinde katkıları için başta Prof. Dr. Hayati Develi olmak üzere onur kurulu üyelerine ve emek veren herkese teşekkürlerini sundu.

Tarihimizin derinliklerini yeterince iyi bilinemediğini aktaran Prof. Dr. Eyüpgiller, sempozyum için bir araya gelen araştırmacıların bu dönem hakkında önemli bir bilgi birikimini bir araya getireceklerini kaydetti. Genç araştırmacılar tarafından da araştırmaların geçekleştirilmesini ümit ettiğini bildiren Prof. Dr. Eyüpgiller sempozyumda fetih sonrası iskân hareketlerinin, Osmanlı tarihinde mimarı mirasların nasıl ele alındığını, Fatih dönemi imar faaliyetlerini ve döneme damga vuran imarlar hakkında araştırmaların ele alındığını vurguladı. Prof. Dr. Eyüpgiller, Fatih dönemine odaklanan bu sempozyumun gelecek yıllarda da devam ettirilmesini umduğunu belirterek sözlerini noktaladı.

Haber: Yağmur Meltem Atik
İÜ Kurumsal İletişim Koordinatörlüğü


Galeri

Öne Çıkan Haberler

araştırma gemi akdeniz

Üniversitemizin Araştırma Gemisi 'Yunus-S', Deniz Altı Dağları İçin Akdeniz'de

engellilik satranç

“Hiçbir Engel Ne Üretime Ne de Sosyal Hayat İçerisinde Yer Almaya Engel Değildir”

Kilis 7 Aralık Üniversitesi ve Bingöl Üniversitesi Rektörleri Üniversitemizi Ziyaret Etti

uzay sempozyum

1. Uzay Ekonomisi, Uzay Hukuku ve Uzay Bilimleri Sempozyumu 29 -30 Mayıs Tarihlerinde Gerçekleştirilecek

eczacılık ISPE

İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi ve ISPE Öğrenci Birliği Tarafından BIOPHARMTECH Sempozyumu Düzenlendi

etik COVID

Üniversitemizde “Sağlık Bilimlerinde COVID-19 ve Etik” Konusu Değerlendirildi