Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümünden Dr. Öğr. Üyesi Sinan Aliş Dünya Dışı Yaşam Araştırmalarını Anlattı
Dünya dışı yaşamın varlığı hem çok tartışılan hem de çok merak edilen bir konu. Amerikan Savunma Bakanlığı (Pentagon) tarafından biri 2004 diğeri ise 2015 yılında kaydedilmiş UFO görüntülerinin yayımlanmasıyla birlikte tekrar gündeme gelen bu konuyu, İÜ Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölüm Başkan Yardımcısı ve Türk Astronomi Derneği Genel Sekreteri Dr. Öğr. Üyesi Sinan Aliş ile konuştuk.
Dünya dışı yaşam araştırmaları genel kanının aksine, her türlü yaşam formunu dikkate alıyor. Bu alandaki araştırmalar, astronomi ve biyolojinin ortak bir bilim dalı haline gelerek “Astrobiyoloji” olarak anılmaya başlandı. Astrobiyoloji, Dünya dışındaki gökcisimlerinde yaşamın ortaya çıkması için gereken koşulları inceliyor. Özellikle Güneş Sistemi'nde uzay aracı gönderilen gezegenler ve uydularından gelen doğrudan ölçümlerle bunu araştıran Astrobiyoloji uzmanları, son yıllarda, Güneş dışındaki yıldızların çevresinde bulunan ötegezegenlerin atmosfer analizlerini de yapmaya başladı. “Bu araştırmalar ile eğer varsa, uzak gezegenlerin atmosferlerinde yaşama dair izler bulunabilir” diyen Dr. Öğr. Üyesi Aliş, bu çalışmalar ile sürekli gündemde olan UFO'larla ilgili söylemleri karıştırmamak gerektiğinin altını çiziyor. Dr. Öğr. Üyesi Aliş, Astrobiyolojinin bir bilim dalı olarak, yaşamı biyolojik ve kimyasal özellikleri ile ele aldığını ve bu özelliklerle gökcisimlerinin fiziksel koşullarını karşılaştırmalı olarak incelediğini aktardı.
Dr. Öğr. Üyesi Aliş, Dünya dışı olası bir zeki uygarlıkla iletişim kurabilmenin galaksimizdeki mesafeler dikkate alındığında çok zor olduğunu belirterek “Bunun yerine, gökcisimlerinden gelen elektromanyetik dalgalar takip ediliyor. Buna genelde "pasif dinleme" diyoruz çünkü burada kullanılan elektromanyetik dalgalar aslında galaksimiz içinde çok büyük uzaklıklara erişebilen, yolları kesilmeyen radyo dalgaları. 1970'li yıllarda kurulmuş SETI Enstitüsü (Dünya dışı akıllı canlıları araştırma), yer tabanlı radyo teleskopları kullanarak gelişmiş bir uygarlığa ait bir sinyal olup olmadığını araştırıyor” dedi. Şimdiye kadar ne radyo teleskoplarla yapılan araştırmalarda gelişmiş uygarlıklara, ne de astrobiyolojik araştırmalarda basit canlı türlerine ait iz bulunamadı.
Üniversitemizce Yürütülen Gözlemlerde Dünya Dışı Yaşam Verisi Saptanmadı
Üniversitemiz gözlemevlerinde yapılan incelemelerde de dünya dışında yaşam olduğuna dair herhangi bir veri kaydedilmediğini aktaran Dr. Öğr. Üyesi Aliş, Üniversitemizde kullanılan gözlem araçlarının, doğrudan yaşamla ilgili bir belirleme yapabilecek türden olmadığını belirtti. Dr. Öğr. Üyesi Aliş, “Gözlemlerimizde dünyaya ait olmayan bir uzay aracını görüntülemek mümkün olabilir ama şimdiye kadar böyle bir şey gerçekleşmedi” dedi.
Pentagon Tarafından Yayımlanan Görüntüler NASA Tarafından Doğrulanmadı
Dr. Öğr. Üyesi Aliş, Amerikan Savunma Bakanlığı (Pentagon) tarafından biri 2004 diğeri ise 2015 yılında kaydedilmiş UFO görüntülerini yayımlanması ile ilgili olarak ise “Bu görüntüler, ABD Savunma Bakanlığına bağlı donanma birimleri tarafından kaydedilmiş. Aslında görüntülerin orijinal olduklarını, üzerlerinde herhangi bir oynama olup olmadığını bilmiyoruz. Yalnızca bu video görüntüleri paylaşıldığı için bu görüntülere bakarak ciddi analiz yapmak mümkün değil. Görüntülerin kaydedildiği kameraları üreten firma da bu konuda çekimser kalıyor” dedi.
Pentagon'un yayınladığı veya daha önce sızdırdığı bu görüntülere ait şüphelerin çok fazla olduğuna dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Aliş, “2007-2012 yılları arasında Pentagon tarafından "gizli" olduğu belirtilen bir program tasarlandı. Gelişmiş Uzay Tehdit Tanımlama Programı (AATIP) olarak bilinen bu program, uzaydan gelecek tehditlere yönelik olarak başlatıldı. Resmi kayıtlara göre, toplamda 22 milyon USD harcanan bir program. Yayınlanan görüntüleri şüpheli bulan gazeteci, araştırmacı ve politikacılar, bu görüntülerin AATIP programını haklı ve işe yarar göstermek için ortaya atılmış olduklarını düşünüyor” dedi.
Pentagon'a bağlı AATIP programının kabul edilmesi için yoğun çaba gösteren Senatör Harry Reid’in, uzaylıların varlığına kendini çok kaptırdığının bilindiğini vurgulayarak, programın üzerinde şüphe bulutları dolaşmasının bir diğer nedenini de, bu program kapsamında yapılan ihalelerin Senatör Harry Reid'in çocukluk arkadaşı olan Robert Bigelow'un almış olması olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Aliş, yaşananların sadece bunlarla sınırlı kalmadığını, Bigelow’un bir iktisatçı ve bu program başlayana kadar konaklama sektöründe ticaret yapan bir girişimci olduğunu ve programla birlikte, bir havacılık ve uzay şirketi kurduğunu aktardı. Dr. Öğr. Üyesi Aliş “Bigelow, bu konuda ciddi tecrübesi olmamasına rağmen bu programdan ihaleler aldı. Ayrıca Bigelow'un havacılık şirketinin şimdiye kadar kaydettiği önemli bir başarı da yok. Bazı uzay istasyonu prototipleri geliştirmişler ancak hiçbiri hayata geçmemiş. COVID-19 salgını nedeniyle tüm çalışanlarını işten çıkartan şirketin, yakında battığını açıklayacağı da düşünülüyor” dedi.
Pentagon'un yayınladığı görüntüleri bu gerçekleri göz önüne almadan değerlendirmenin pek anlamlı olmayacağını belirten Dr. Öğr. Üyesi Aliş, ABD'nin uzay ve havacılık konusunda en yetkin kurumu olan NASA'nın bu çalışmaları yapması veya şimdiye kadar benzeri görüntüler yayımlaması gerekirken, bu görüntülerin savaş uçakları veya askeri kaynaklardan yayılmasının da çok düşündürücü olduğunun altını çizdi. Dr. Öğr. Üyesi Aliş, “NASA'nın uzayda onlarca uydusu, teleskobu var. Bu uyduların bir kısmı sürekli Dünya'yı gözlüyor. Bunlar coğrafi bilgi sistemleri, tarım ve çevre gibi amaçları olan uydular. Sürekli Dünya'ya bakan bu uydular şimdiye kadar uzaydan gelip de Dünya atmosferine giren garip bir araç kaydedemediler. Uzay teknolojisindeki hassasiyet ve görüntülerin yüksek çözünürlüğü dikkate alındığında, savaş uçaklarındaki düşük çözünürlüklü kameraların bunları tespit ediyor oluşu hiç anlaşılır değil. Yer gözlem uyduları artık sokaktaki arabaların plakalarını bile görüntüleyebilecek çözünürlüklerde. Bu hassasiyete sahip uyduların hiçbir uzay aracını görüntüleyememiş olmasının rasyonel bir açıklaması yok” dedi.
“Güneş’in Yakınında Bulunan İzler Ölü Pikseller”
NASA'nın tarafından 13 Mart'ta kaydedilen Güneş görüntülerinde, üçgen şekle sahip bir UFO gözlemlediği iddia edildi. Görüntünün ne olduğuna dair resmi bir açıklama henüz yapılmasa da Scott Waring adlı komplo teorisyeni yaptığı açıklamada üçgen şeklindeki UFO’nun 9 aydır orada olduğunu, zaman zaman sağa veya sola hareket ettiğini belirtiyor. Dr. Öğr. Üyesi Aliş, sözü edilen görüntüler NASA'nın SOHO (Solar and Heliospheric Observatory) adı verilen uydusunun kaydettiği görüntüler olduğunu belirterek “Ancak, bu uydu, UFO görüntüleri kaydetmedi. Scott Waring adlı UFO meraklısı kişi bu görüntülerde kendince UFO olduğunu düşündüğü izler aramış gibi. SOHO uydusu 1995'ten beri uzayda Güneş'i gözlüyor. Ancak çok yaşlı olması sebebi ile kameralarında ölü pikseller oluşmuş durumda. Görüntülerde sabit durduğu için, Güneş'in yörüngesinde olduğunu iddia edilen siyah alanlar aslında SOHO'nun kamerasındaki ölü pikseller. Piksellerin yer değiştirmesi ise uzay teleskobunun zaman zaman yapmak zorunda olduğu manevraların bir sonucu” dedi.
Sözü edilen tarihteki SOHO görüntülerinin orijinallerini ileten Dr. Öğr. Üyesi Aliş, görüntülerde yaşlı kameradan kaynaklı çok sayıda ölü piksel olduğunu, ayrıca görüntülere gereğinden fazla zoom yapılması durumunda bu ölü piksellerin bir "şeye" benzetilebileceğinin fakat Waring’in bunlardan yalnızca birine zoom yaparak diğerlerini göstermediğini belirtti.
NASA'nın SOHO dışında 2010 yılından beri Güneş'i sürekli gözleyen, SDO (Solar Dynamics Observatory) olarak bilinen bir başka uzay teleskobu daha olduğunu aktaran Dr. Öğr. Üyesi Aliş, SDO’nun, SOHO'ya göre çok daha keskin ve çok daha yüksek çözünürlüklü görüntülere sahip olduğunu belirterek aynı tarihlerde SDO tarafından çekilen çok daha net görüntülerde de herhangi bir uzay aracı görülmediğini belirtti.
Üniversitemiz Güneş teleskobunun, SOHO ve SDO uyduları ile aynı dalga boyunda gözlem yapmadığını belirten Dr. Öğr. Üyesi Aliş, Dünya atmosferinin burada konu olan görüntülerin elde edildiği morötesi dalga boylarını geçirmediğini fakat izdüşüm etkisi nedeniyle Güneş'in önünden kuş veya uçak geçişleri ile Merkür ve Venüs gezegenlerinin geçişlerini görüntülediklerini söyledi. Bazı başarılı astrofotoğrafçıların, Uluslararası Uzay İstasyonu'nu bile görüntülediğini ancak başka bir uygarlığa ait olduğunu düşündürecek herhangi bir görüntü saptanmadığını aktardı.
Uzaylılar Varsa Bile Koronavirüs ile Bir Bağı Olamaz
Scott Waring’in iddialarından biri de uzaylıların zaten Dünya’da olduğu ve Koronavirüs sebebi ile Dünya’dan ayrıldıkları. Waring, bu nedenle de şu günlerde çok daha faza UFO görülebileceğini savunuyor. Bu iddiaya katılmayan Dr. Öğr. Üyesi Aliş, “Yıldızlararası seyahat edip, gelişmiş araçları ile Güneş Sistemimize gelen sözüm ona uzaylılar, insanları etkileyen bu virüsten mi kaçıyorlar? Bu kişilerin samimi bir merakları ve araştırma dürtüleri yok. Bu kişiler, söz konusu tartışmalardan prim kazanan, şöhret yakalayıp bunu maddiyata dönüştürmeye çalışan kişiler. Bu türden girişimler sayısız kere yapıldı. Bu tür kişilerden ne yazık ki ülkemizde de fazlaca var. İnsanların bilime ve bilimin çalışma yöntemlerine sıkı sıkıya sarılması gerekiyor. Çok sarsıcı bir şekilde de olsa, bu durumun COVID-19 salgınında daha iyi anlaşıldığını düşünüyorum. Son yaşadıklarımız "hayatta en hakiki mürşidin bilim" olduğunu daha iyi anlamamıza katkıda bulundu” dedi.
Güneş Sisteminde Yaşam Barındırması En Olası Yer Europa Uydusu
Dr. Öğr. Üyesi Aliş, Jüpiter'in yörüngesine giren insansız uzay aracı Juno’nun Jüpiter'in atmosferindeki moleküllerde %25 oranında su tespit ettiği haberleri için ise, katı bir yüzeyi bulunmayan Jüpiter’in dev gaz bir gezegen olduğunu ve atmosferinde su buharı bulunmasının şaşırtıcı olmadığını belirtti. Dr. Öğr. Üyesi Aliş, “Jüpiter'in uydularında yaşam bulunabilir. Özellikle yüzeyi buzla kaplı Europa'nın yaşam barındırması mümkün olabilir. Donmuş yüzeyin altında devasa bir okyanus bulunan uydunun, basit formlarda bile olsa yaşam barındırabileceği tartışılıyor. NASA'nın Europa'nın yüzeyine inecek ve buzu delerek altındaki okyanusu inceleyecek bir uzay aracı göndermesi bekleniyor. Maddi sıkıntılar nedeniyle bu proje şimdilik beklemede ancak Güneş Sistemi'nde yaşam araştırılacak en güçlü adaylardan biri Europa uydusu” dedi.
Starlink Uyduları Astronomik Gözlemlere Ciddi Zararlar Veriyor
Elon Musk’un sahibi olduğu SpaceX’in en son 22 Nisan’da bir grup daha uzaya gönderdiği Starlink uydularının, geniş bant, hızlı internet sağlamak amacıyla tasarlanmış uydular olarak tanımlayan Dr. Öğr. Üyesi Aliş, küresel konumlama, uydu telefonu ve bunun gibi bir amaç için birlikte çalışan uydulara “takım uydular” olarak adlandırıldığını belirtti. Dr. Öğr. Üyesi Aliş, “Starlink de böyle bir takımuydu projesi. Şimdiye kadar 400 civarı uydu fırlatıldı ve yörüngeye oturtuldu. Projede bin 500 uydu olması hedefleniyor ama ihtiyaca göre bu sayının 2 – 3 bin arasında da olabileceği söyleniyor. Ne yazık ki, SpaceX bu uyduları tasarlarken uyduların parlaklıklarını ve yansıtma oranlarını dikkate almamış. Starlink uyduları çok parlak olduğu için çıplak gözle bile kolaylıkla görülebiliyor. Ardışık sıra ile hareket eden bu uydular, gökyüzünde müthiş bir kirlilik yaratıyor. Yarattıkları kirlilik, binlerce yıllık ortak mirasımız olan karanlık gökyüzünün görünümünü değiştiriyor. Ayrıca, yer tabanlı teleskoplarımızla yaptığımız astronomi araştırmalarına da büyük oranda zarar veriyor” dedi.
Dr. Öğr. Üyesi Aliş, Uluslararası Astronomi Birliği'nin başını çektiği birçok uluslararası kuruluşun bu durumu düzeltmeleri için SpaceX'e çağrı yaptığını belirterek “Şirket bu sonuçtan dolayı üzgün gibi görünüyor ama sorunu çözebileceklerinden emin değilim. Ticari bir girişim olduğu için, geliştirilecek çözüm maddi açıdan beklentilerini karşılamazsa pek bir şey yapacaklarını sanmıyorum. Şimdilik uyduların yörüngedeki yönelimlerini değiştirerek, Güneş panelinin çok güçlü bir yansıma yapmaması için çaba sarf ediyorlar. Ayrıca, bundan sonra fırlatılacak uydular için de bazı kaplama denemeleri yapıyorlar ama bir yandan da eski tasarımla üretilmiş uyduları uzaya göndermeye devam ediyorlar. Şimdiden yüzlerce uydu gökyüzünü ve bilimsel çalışmalarımızı etkilemeye başladı” değerlendirmelerinde bulundu.
Dr. Öğr. Üyesi Aliş, doğruluğu belli olmayan görüntülere, söylemlere ve daha da önemlisi eğitimi, uzmanlığı olmayan konularda yorum yapan kişilere itibar edilmemesi gerektiğini ve duyulan haberlerin doğrulanması ve ilgili kurumların açıklamalarına bakılması gerektiğini vurgulayarak “İnsanoğlu doğası gereği bilinmeyene büyük bir merak duyuyor. Ancak burada en doğru hareket, bilgiye ulaşan yolda bilimden ve onun yöntemlerinden şaşmamak olacaktır” dedi.
Haber: Lale Cansu Tutar
İÜ Kurumsal İletişim Koordinatörlüğü
Öne Çıkan Haberler
Israr ve Kararlılıkla Kurulan Darülfünûn’un Serencamı
Dijital Yeterlilikleri Yüksek İnsanların Rahatça İş Bulabileceği Bir Dönem Geliyor
“Patent Buluşun Tapusudur”
Türk ve Rus İlişkilerine Tarihsel Bir Bakış: Türk Düşüncesi - Rus Düşüncesi
Prof. Dr. Zeynep Karakaş: “Talasemi Önlenebilir Bir Hastalıktır”
Uzaktan Eğitimde Hızlıca Hayata Geçirilen Uygulamalar Memnuniyetle Karşılandı