İstanbul Üniversitesi’nin Cennet Bahçesi

(Yazan: Araş. Gör. Mesut Aytekin,  “İstanbul Üniversitesi’nin Cennet Bahçesi 75 Yaşında, İstanbul Üniversitesi Bilim Kültür ve Sanat Dergisi, Sayı: 3, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü, Yıl: 2010, s: 30-39)

Yazının yer aldığı dergiyi okumak için tıklayın: http://iudergi.istanbul.edu.tr/s3/index.html

İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi’ni yılda 20 binin üzerinde bilim adamı, öğrenci, doğasever ve fotoğrafçı ziyaret ediyor. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Botanik Ana Bilim Dalı çatısı altında faaliyetlerini sürdüren bahçenin direktörlüğünü Prof. Dr. Muammer Ünal, Bilimsel Sorumluluğunu Prof. Dr. Orhan Küçüker, İdari Sorumluluğunu Yrd. Doç. Dr. Erdal Üzen, Tohum Kataloğu Sorumluluğunu Yrd. Doç. Dr. Osman Erol yapıyor.

Botanik bahçesinin tarihçesi ile ilgili bilgisine başvurduğumuz Prof. Dr. Orhan Küçüker, bahçenin kuruluşunu şöyle anlattı:

“1933 yılında yapılan Üniversite Reformu sonrasında Almanya’da Adolf Hitler rejiminin baskısından kaçan birçok mülteci bilim adamı, Atatürk’ün daveti üzerine İstanbul’a gelir. Aralarında, alanlarında dünyaca tanınmış bilim adamlarının da bulunduğu bu akademisyenler, İstanbul Üniversitesi’nin çeşitli fakültelerinde göreve başlar. Gelen bilim adamları arasında İstanbul Üniversitesi Botanik Bahçesi’nin kurucuları da yer almaktadır: Ord. Prof. Dr. Alfred Heilbronn ve Ord. Prof. Dr. Leo Brauner. 1935 yılında Alfred Heilbronn tarafından kurulan botanik bahçesi, 2003’te ‘İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi’ (AHBB) adını alır.”

Bugün bahçede 23 adet havuz, 430 metrekarelik (özellikle taşlık ve kayalık ortamlarda yaşamayı tercih eden bitkilerin yer aldığı) bir Taş Bahçesi bulunuyor. 127 familyadan yaklaşık 400 ağaç ve çalı ile yaklaşık 3 bin adet otsu bitki parsellere yerleşmiş durumda. Ayrıca seralarda, çeşitli cinslerden 2 bin 500 adet bitki ile Hamburg Üniversitesi Botanik Bahçesi’nden bağış yoluyla gelen çoğu tropik ve subtropik ülkelerin bitkisi olmak üzere 390 adet egzotik bitki bulunuyor. Toplam bitki varlığı yaklaşık 5 bin adet olan botanik bahçesi, 4 ana bölümden oluşuyor.

1.Seralar: Bahçede, farklı çalışmaların gerçekleştirildiği, birbiri ile bağlantılı ve ayrı üniteler halinde 7 adet sera bulunuyor:

Mavi Sera: Üretim ve araştırma amaçlı kullanılıyor.

Tropikal Süs Bitkileri Serası: Yağmur ormanlarındaki bitki çeşitlerinin yetiştirildiği ve küçük bir tropikal iklim modelini yansıtan seradır.

Tropikal Meyveler Serası: Tropikal ülkelerden tohum veya çelik (kök salması için yere dikilen dal ) şeklinde gelen meyve bitkisi yetiştirme amaçlı seradır.

Orkide Serası: Tropikal Orkidegiller familyasından örneklerin üretildiği ve sergilendiği seradır.

Eğrelti Otları Serası: Türkiye florasından ve dünyadan eğrelti otları çeşitlerinin üretildiği ve sergilendiği seradır.

Yaşayan Fosil Bitkiler Serası: Türkiye’nin en zengin, Sago Palmiyesi (Cycas) bitki koleksiyonuna sahip seradır.

Arktik Sera: Soğuk iklim ülkeleri bitkilerinin üretildiği ve sergilendiği seradır.

2. Herbaryum: Bilimsel yöntemlerle doğadan toplanan, kurutulan ve etiketlenen, içinde yaklaşık 40 bin bitki örneğinin yer aldığı bitki koleksiyonudur.

3. Kütüphane: 2008 sayımına göre kütüphanede 3900 adet kitap 461 adet farklı isimde periyodik yayın bulunmaktadır.

4. Arboretum: Arboretumlar, gerek botanik eğitiminde ve araştırmalarında kullanmak, gerekse topluma bitkisel çeşitliliği göstermek amacı ile kurulmuş, bilimsel metotlarla etiketlenerek sınıflandırılmış ağaç, çalı ve diğer odunsu ve otsu bitkilerin korunup yetiştirildiği doğa alanlarıdır. Botanik bahçesinin bir bölümü de arboretum şeklinde düzenlenmiştir.

Kaybolan bitkileri arıyorlar

Nesli tehlikede olan bitkileri tespit ederek koruma altına almak, türleri kaybolan bitkileri ise ellerindeki tohumlarından yeniden üreterek doğaya kazandırmak için büyük çaba harcayan öğretim üyeleri, adeta “bitki dedektifi” gibi çalışıyor. İstanbul’da tamamen kaybolan Mavi Yıldız çiçeğini, ellerindeki tohumlardan yeniden üreten öğretim üyeleri, şimdi de kaybolan Osmanlı Lalesi’ni bulmak için çaba harcıyor. Botanik Bahçesi’nin bugüne gelmesinde çok büyük emeği olan Bahçe İdari Sorumlusu Yrd. Doç. Dr. Erdal Üzen’den yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi aldık. Çalışma sisteminiz hakkında bilgi verebilir misiniz? Bahçede anaç olarak saptadığımız bitkilerden, üretim yolu ile yeni bitkiler elde ediyor ve çoğaltıyoruz. Botanik Ana Bilim Dalı’ndaki tüm öğretim elemanlarının yurt gezilerinde topladıkları bitkileri parsellere dikiyoruz. Dünyadaki neredeyse tüm botanik bahçeleriyle bağlantı hâlindeyiz. 80’i aşkın ülkeden 470’e yakın botanik bahçesi ile iletişimimiz var. Ülkemizde doğal olarak bulunmayan bitkileri değişim yolu ile alıyoruz. Yüksek lisans ve doktora çalışmaları ile bu bitkiler üzerinde araştırmalar yapılıyor. İÜ Eczacılık Fakültesi öğretim elemanları da, bazı tıbbi bitkilerimizin sağlık alanında kullanılıp kullanılamayacağı üzerinde çalışıyor.

İstanbul’daki türlerle ilgili bir çalışmanız var mı?

Botanik bahçeleri, genellikle bulundukları bölgenin, şehrin bitkilerini koleksiyonunlarına katmayı hedefler. Çünkü dönemsel olarak o yörelerde kentleşmeden dolayı kaybolacak türler vardır. Bu çeşit bitkilerin toplanması, korunması gerekmektedir. Bu bağlamda İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nün Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenen güdümlü bir proje yürütüyoruz. Bu proje ile bahçemizin teknik altyapısının iyileştirilmesi ve yenilenmesini sağlıyoruz. İstanbul çevresinin özellikle tehdit altındaki bitkilerini toplayıp bahçede bir koleksiyon oluşturmaya çalışıyoruz. İstanbul’un kendi adıyla özdeşleşmiş ve endemik olarak yetişen yaklaşık 57 bitkisi var. Ben onlara “İstanbullu Bitkiler” adını veriyorum. Bunlar arasında İstanbul Çiğdemi (Crocus olivieri ssp. istanbulensis) Boğaziçi Emzik Otu (Onosma bosphorii), Kilyos Peygamber Çiçeği (Centaurea kilea), Bizans Kılıççiçeği veya Glayölü (Gladiolus byzantinus) ve İstanbul Düğünçiçeği (Ranunculus constantinopolis)’ni sayabiliriz.

Bahçedeki ilginç bitkilerden örnek verebilir misiniz?

Yaşayan fosiller: Yaşayan fosil bitkiler serasında, Türkiye’nin en zengin, Cycas (Sago palmiyesi) bitki koleksiyonuna sahibiz. Çok nadir ve değerli bitkilerdir. Birçok botanik bahçesinde bunlara rastlayamazsınız. Bu bitkilerin erkek ve dişi fertleri ayrıdır. Jeolojik devirlerden Mezozoik (ikinci zaman)’in tebeşir kayalarından oluşan Jura döneminin egemen bitkileridir. Zamanımızdan yaklaşık 280 milyon yıl önce ortaya çıkmış ve hâlen yaşayan fosil bitkiler, dünyanın önde gelen botanik bahçelerinde koruma altında yaşamlarını sürdürmekteler. Yağmur ormanı yaratılacak: Çoğu Hamburg Üniversitesi Botanik Bahçesi tarafından hediye edilen yaklaşık 400 tür var. Bunların arasında ananas, palmiye, kahve, zencefil, nilüfer ve orkide çiçekleri bulunuyor. Bu seranın bir bölümünü, tropik bir ormanın bitkileri ile donatarak “maket yağmur ormanı” hâline getirmek çabasındayız. Bilgisayar desteğiyle yağmur ormanlarındaki gibi yoğun sis oluşturup yağmur yağdıracağız. Bu bölgede gezen ziyaretçilere yağmurda, tropikal orman duygusunu yaşatacağız.

Cennetkuşu Çiçeği (Stretlizia): Uzaktan bakanlar, dar, muz yapraklarına benzeyen yapraklar arasına konmuş, yalnız gösterişli bir başı görünen, bir kuşa benzer çiçeklerini görürler. Beyaz ve kırmızı çiçeklisi de olur. Muz ailesinden bir bitkidir. Diğer türleri şu anda kesme çiçek olarak satılıyor. Bu tür Türkiye’de doğal olarak yetişmiyor.

Maymun Çıkmaz Ağacı (Araucaria): Dalları ve yaprakları çok esnek olduğu için hemen kırılabiliyor. Maymunların bu ağaca bir türlü tırmanamadıkları kitaplarda espri konusu olarak geçer.

Böcekkapan (Etobur) bitkiler: Türkiye’de pek fazla bilinmeyen ancak ABD ve Avrupa ülkelerinde evlerde yetiştirilen, adlarına meraklılarınca dernekler kurulan, ödüller dağıtılan böcekkapan bitkilere ait Dionaea (Venüs’ün sinekkapanı), Drosera (Güneşgülü) ve Nepanthes (ibrikli ot) gibi örnekleri yetiştirmeyi başardık. Bunlar bahçenin en değerli koleksiyonlarından. Özellikle bahçeyi gezen ilköğretim öğrencileri, en fazla bu bitkilerin başında vakit geçiriyor.

Kaybolan Osmanlı Lalesi’ni arıyoruz

Yrd. Doç. Dr. Erdal Üzen, türleri kaybolan bitkileri gün ışığına çıkartmak için botanik bahçesi bünyesinde yürüttükleri çalışmalardan örneklerini verdi. Bu türlerden biri de Osmanlı Lalesi: “Laleler benim ayrı bir uğraş alanım. Bunun bir dedektif hikâyesi olduğunu söylemek gerekir. Kaybolan İstanbul Lalesi’ni (bazı kaynaklarda adı Osmanlı Lalesi olarak da geçiyor) arıyorum. Geçenlerde bir doğasever telefon etti: ‘Benim dedemden kalma lale bahçesi var, gelip bir görür müsün?’ dedi. Hakikaten çok benziyor. Bahçede kültüre aldık, bakalım sonuçta hangi lale türü çıkacak. Teşhis ettikten sonra kaynaklarla da doğrulanırsa bu laleyi doku kültürü yöntemi ile çoğaltmayı deneyeceğiz ve bir bilimsel toplantı ile bahçemizde doğaseverlere tanıtımını yapacağız.”

Herbaryumda 40 bin bitki örneği var

Türkiye’nin en eski herbaryumu olan İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Botanik Ana Bilim Dalı Herbaryumu (ISTF)’nda yaklaşık 40 bin bitki örneği bulunuyor. Herbaryum hakkında ISTF Sorumlusu Yrd. Doç. Dr. Osman Erol’dan bilgi aldık.

Herbaryum nedir?

Herbaryumlar, bitki sistematiği çalışmalarının temelini oluşturan, özenli biçimde doğadan toplanmış, bilimsel yöntemlere uygun olarak kurutulmuş, etiketlenmiş bitki koleksiyonlarıdır.

Herbaryumda hangi örnekler var?

Herbaryumdaki bitkilerin tamamına yakını Türkiye’den toplanan örnekler. Herbaryumda tarihsel bir koleksiyona da sahibiz. 1900’lü yılların başında Yıldız Saray’ından gelen, II. Abdülhamit’in Lut Gölü civarına gönderdiği araştırmacıların topladığı bitkiler bulunuyor.

Araştırmacılara açık mı?

Araştırmacılar ve akademisyenler randevu alarak çalışıyor. Şu anda internetten de takip edilebilmesi amacıyla bir veri bankası oluşturuyoruz.

[nggallery id=68]


Öne Çıkan Haberler

“Diyabette Rejenerative Tedaviler” Paneli İstanbul Üniversitesi’nde Yapıldı

İstanbul Üniversitesi Trakya Eğitim Fuarı’na Katıldı

Uniminicup’ta 2. Hafta Sona Erdi

Maça Davet

TUS' ta büyük başarı

“Diyabette Rejenerative Tedaviler”, Alman-Türk İşbirliği